Türkçe
Surah Saffet Suresi - Aya count 182
وَالصَّافَّاتِ صَفًّا
( 1 ) Andolsun o saf baglayip duranlara.
فَالزَّاجِرَاتِ زَجْرًا
( 2 ) O haykirip da sürenlere.
فَالتَّالِيَاتِ ذِكْرًا
( 3 ) Ve o yolda zikir okuyanlara.
إِنَّ إِلَٰهَكُمْ لَوَاحِدٌ
( 4 ) Ki sizin ilâhiniz birdir.
رَّبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِ
( 5 ) O, göklerin, yerin ve aralarindakilerin Rabbidir, bütün dogularin da Rabbidir.
إِنَّا زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِزِينَةٍ الْكَوَاكِبِ
( 6 ) Gerçekten biz dünya gögünü (o yakin gögü) bir zinetle, yildizlarla süsledik.
وَحِفْظًا مِّن كُلِّ شَيْطَانٍ مَّارِدٍ
( 7 ) Onu her inatçi seytandan koruduk.
لَّا يَسَّمَّعُونَ إِلَى الْمَلَإِ الْأَعْلَىٰ وَيُقْذَفُونَ مِن كُلِّ جَانِبٍ
( 8 ) Onlar yüksek (melekler) toplulugunu dinleyemezler. Her taraftan kovulup atilirlar.
دُحُورًا ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌ
( 9 ) Uzaklastirilirlar. Onlara ardi arkasi kesilmez bir azab vardir.
إِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ
( 10 ) Ancak kulak hirsizligi yapanlar olur. Onu da yakici bir alev takip eder.
فَاسْتَفْتِهِمْ أَهُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَم مَّنْ خَلَقْنَا ۚ إِنَّا خَلَقْنَاهُم مِّن طِينٍ لَّازِبٍ
( 11 ) Simdi onlara sor: "Yaradilisça kendileri mi daha çetin, yoksa bizim yarattiklarimiz mi?" Gerçekten biz onlari civik bir çamurdan yarattik.
بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَ
( 12 ) Fakat sen onlara sasiyorsun, ama onlar (seninle) egleniyorlar.
وَإِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَ
( 13 ) Kendilerine hatirlatildiginda da düsünmüyorlar.
وَإِذَا رَأَوْا آيَةً يَسْتَسْخِرُونَ
( 14 ) Bir mucize gördükleri zaman da eglenceye aliyorlar.
وَقَالُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ
( 15 ) Ve diyorlar ki: "Bu apaçik büyüden baska bir sey degildir."
أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ
( 16 ) "Öldügümüz ve bir toprakla bir yigin kemik oldugumuz zaman mi biz tekrar dirilecekmisiz?"
أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ
( 17 ) "Önceki atalarimiz da mi?.."
قُلْ نَعَمْ وَأَنتُمْ دَاخِرُونَ
( 18 ) De ki: "Evet, hem de sizler çok asagilanmis olarak (dirileceksiniz)."
فَإِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَإِذَا هُمْ يَنظُرُونَ
( 19 ) Çünkü O (sura üfürmek) zorlu bir kumandadan ibarettir ki, derhal onlarin gözleri açiliverir.
وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هَٰذَا يَوْمُ الدِّينِ
( 20 ) "Eyvah bizlere! Iste bu hesap günüdür." derler.
هَٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذِي كُنتُم بِهِ تُكَذِّبُونَ
( 21 ) (Onlara): "Iste bu, sizin yalanlamakta oldugunuz (iyi ve kötüyü) ayirt etme günüdür" denir.
احْشُرُوا الَّذِينَ ظَلَمُوا وَأَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ
( 22 ) (22-23) Toplayin mahsere o zulmedenleri, eslerini ve Allah'tan baska taptiklari seyleri. Toplayin da götürün onlari sirata (cehennem köprüsüne) dogru.
مِن دُونِ اللَّهِ فَاهْدُوهُمْ إِلَىٰ صِرَاطِ الْجَحِيمِ
( 23 ) (22-23) Toplayin mahsere o zulmedenleri, eslerini ve Allah'tan baska taptiklari seyleri. Toplayin da götürün onlari sirata (cehennem köprüsüne) dogru.
وَقِفُوهُمْ ۖ إِنَّهُم مَّسْئُولُونَ
( 24 ) Ve durdurun onlari, çünkü sorguya çekilecekler.
مَا لَكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ
( 25 ) (Onlara): "Ne oldu sizlere de yardimlasmiyorsunuz?" (denilir.)
بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ
( 26 ) Hayir, bugün onlar teslim olmuslardir.
وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ
( 27 ) Onlar, birbirine dönmüs sorusuyorlar.
قَالُوا إِنَّكُمْ كُنتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَمِينِ
( 28 ) Onlar: "Siz bize (ugurlu görünerek) sagdan gelir dururdunuz" derler.
قَالُوا بَل لَّمْ تَكُونُوا مُؤْمِنِينَ
( 29 ) (Ileri gelenler de) derler ki: "Hayir, siz inanmamistiniz."
وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُم مِّن سُلْطَانٍ ۖ بَلْ كُنتُمْ قَوْمًا طَاغِينَ
( 30 ) "Bizim de size karsi bir gücümüz yoktu. Fakat siz azmis bir kavimdiniz."
فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَا ۖ إِنَّا لَذَائِقُونَ
( 31 ) "Onun için üzerimize Rabbimizin azab sözü hak oldu. Süphesiz azabimizi tadacagiz."
فَأَغْوَيْنَاكُمْ إِنَّا كُنَّا غَاوِينَ
( 32 ) "Evet biz, sizi kiskirttik. Çünkü biz azgindik."
فَإِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ
( 33 ) O halde hepsi o gün azabda ortaktirlar.
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ
( 34 ) Iste biz günahkarlara böyle yapariz.
إِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا إِلَٰهَ إِلَّا اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ
( 35 ) Çünkü onlar, kendilerine: "Allah'tan baska ilâh yoktur" denildigi zaman kafa tutuyorlardi.
وَيَقُولُونَ أَئِنَّا لَتَارِكُو آلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَّجْنُونٍ
( 36 ) Ve: "Biz, hiçbir mecnun (deli) sair için ilâhlarimizi birakir miyiz?" diyorlardi.
بَلْ جَاءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَلِينَ
( 37 ) Hayir o, hak ile geldi ve bütün peygamberleri tasdik etti.
إِنَّكُمْ لَذَائِقُو الْعَذَابِ الْأَلِيمِ
( 38 ) Elbette siz o aci azabi tadacaksiniz.
وَمَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
( 39 ) Bununla beraber baska degil, hep yaptiginiz amellerinizle cezalandirilacaksiniz.
إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ
( 40 ) Sadece Allah'in ihlasli kullari müstesnadir.
أُولَٰئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَّعْلُومٌ
( 41 ) Iste onlar için belli bir rizik vardir.
فَوَاكِهُ ۖ وَهُم مُّكْرَمُونَ
( 42 ) (42-43) Meyveler (vardir), Naîm cennetlerinde onlara hep ikram edilir.
فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ
( 43 ) (42-43) Meyveler (vardir), Naîm cennetlerinde onlara hep ikram edilir.
عَلَىٰ سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ
( 44 ) (Onlar) Karsilikli tahtlar üzerindedirler.
يُطَافُ عَلَيْهِم بِكَأْسٍ مِّن مَّعِينٍ
( 45 ) (45-46) Içenlere lezzet veren, pinardan doldurulmus bembeyaz bir kadehle onlarin etrafinda dolasilir.
بَيْضَاءَ لَذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ
( 46 ) (45-46) Içenlere lezzet veren, pinardan doldurulmus bembeyaz bir kadehle onlarin etrafinda dolasilir.
لَا فِيهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنزَفُونَ
( 47 ) Onda ne bir zararli sonuç vardir, ne de sarhosluk verir.
وَعِندَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ عِينٌ
( 48 ) Yanlarinda iri gözlü, bakislarini kocalarindan baskalarina çevirmeyen hanimlar vardir.
كَأَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَّكْنُونٌ
( 49 ) Sanki onlar örtülüp saklanmis yumurta gibidirler.
فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ
( 50 ) Derken birbirine dönüp sorarlar:
قَالَ قَائِلٌ مِّنْهُمْ إِنِّي كَانَ لِي قَرِينٌ
( 51 ) Içlerinden bir sözcü der ki: "Gerçekten benim bir arkadasim vardi."
يَقُولُ أَإِنَّكَ لَمِنَ الْمُصَدِّقِينَ
( 52 ) Derdi ki: "Sen gerçekten inananlardan misin?"
أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَدِينُونَ
( 53 ) "Öldügümüz ve bir toprakla bir yigin kemik oldugumuz zaman biz hakikaten cezalanacak miyiz?"
قَالَ هَلْ أَنتُم مُّطَّلِعُونَ
( 54 ) "Siz onu tanir misiniz?" der.
فَاطَّلَعَ فَرَآهُ فِي سَوَاءِ الْجَحِيمِ
( 55 ) Derken bakinir ve onu cehennemin ta ortasinda görür.
قَالَ تَاللَّهِ إِن كِدتَّ لَتُرْدِينِ
( 56 ) Ona söyle der: "Allah'a yemin ederim ki, dogrusu sen az daha beni helak edecektin."
وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبِّي لَكُنتُ مِنَ الْمُحْضَرِينَ
( 57 ) "Rabbimin nimeti olmasaydi, ben de bu tutuklananlardan olacaktim."
أَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّتِينَ
( 58 ) (58-59) "Nasilmis bak. Biz ilk ölümümüzden baska bir daha ölmeyecek miymisiz? Biz azaba ugratilmayacak miymisiz?
إِلَّا مَوْتَتَنَا الْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ
( 59 ) (58-59) "Nasilmis bak. Biz ilk ölümümüzden baska bir daha ölmeyecek miymisiz? Biz azaba ugratilmayacak miymisiz?
إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
( 60 ) Iste bu büyük kurtulustur.
لِمِثْلِ هَٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ
( 61 ) Çalisanlar iste böyle bir kurtulus için çalissinlar.
أَذَٰلِكَ خَيْرٌ نُّزُلًا أَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ
( 62 ) Nasil, bu mu daha hayirli konukluk için, yoksa zakkum agaci mi?
إِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِّلظَّالِمِينَ
( 63 ) Gerçekten biz onu zalimler için bir fitne (imtihan) yaptik.
إِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ فِي أَصْلِ الْجَحِيمِ
( 64 ) O bir agaçtir ki cehennemin dibinde çikar.
طَلْعُهَا كَأَنَّهُ رُءُوسُ الشَّيَاطِينِ
( 65 ) Tomurcuklari seytanlarin baslari gibidir.
فَإِنَّهُمْ لَآكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِئُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ
( 66 ) Mutlaka onlar, ondan yiyecekler de karinlarini bundan dolduracaklardir.
ثُمَّ إِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْبًا مِّنْ حَمِيمٍ
( 67 ) Sonra üzerine onlar için kaynar bir içecek vardir.
ثُمَّ إِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَإِلَى الْجَحِيمِ
( 68 ) Sonra da dönecekleri yer, süphesiz cehennemdir.
إِنَّهُمْ أَلْفَوْا آبَاءَهُمْ ضَالِّينَ
( 69 ) Çünkü onlar, atalarini sapiklikta buldular.
فَهُمْ عَلَىٰ آثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ
( 70 ) Simdi de kendileri onlarin izlerinde kosturuyorlar.
وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ أَكْثَرُ الْأَوَّلِينَ
( 71 ) Andolsun ki, onlardan öncekilerin çogu sapiklikta idiler.
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا فِيهِم مُّنذِرِينَ
( 72 ) Gerçekten biz onlara içlerinden uyarici peygamberler de gönderdik.
فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنذَرِينَ
( 73 ) Sonra da bak o uyarilanlarin sonu nasil oldu?
إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ
( 74 ) Ancak Allah'in ihlas ile seçilen kullari baska.
وَلَقَدْ نَادَانَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُجِيبُونَ
( 75 ) Andolsun ki Nuh bize seslenip dua etmisti de biz de ne güzel kabul etmistik.
وَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ
( 76 ) Biz hem onu, hem ailesini o büyük sikintidan kurtardik.
وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمُ الْبَاقِينَ
( 77 ) Hem onun neslini bâki kalanlar kildik.
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ
( 78 ) Hem de sonradan gelenler içinde güzel bir namini biraktik.
سَلَامٌ عَلَىٰ نُوحٍ فِي الْعَالَمِينَ
( 79 ) Bütün âlemler içinde Nuh'a selam olsun.
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
( 80 ) Iste biz iyilik yapanlari böyle mükafatlandiririz.
إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ
( 81 ) Çünkü o bizim mümin kullarimizdandi.
ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ
( 82 ) Sonra digerlerini suda bogduk.
وَإِنَّ مِن شِيعَتِهِ لَإِبْرَاهِيمَ
( 83 ) Süphesiz ki Ibrahim de onun kolundandi.
إِذْ جَاءَ رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
( 84 ) Çünkü o, Rabbine tertemiz bir kalb ile gelmisti.
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَاذَا تَعْبُدُونَ
( 85 ) O babasina ve kavmine söyle demisti: "Siz nelere tapiyorsunuz?"
أَئِفْكًا آلِهَةً دُونَ اللَّهِ تُرِيدُونَ
( 86 ) "Yalancilik etmek için mi Allah'tan baska ilâhlar istiyorsunuz?"
فَمَا ظَنُّكُم بِرَبِّ الْعَالَمِينَ
( 87 ) "Siz âlemlerin Rabbini ne zannediyorsunuz?"
فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِ
( 88 ) (88-89) Derken yildizlara bir bakti da: "Ben gerçekten hastayim" dedi.
فَقَالَ إِنِّي سَقِيمٌ
( 89 ) (88-89) Derken yildizlara bir bakti da: "Ben gerçekten hastayim" dedi.
فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِرِينَ
( 90 ) O zaman arkalarini dönerek basindan kaçisiverdiler.
فَرَاغَ إِلَىٰ آلِهَتِهِمْ فَقَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ
( 91 ) Derken bir kurnazlikla onlarin ilâhlarina vardi da, "Buyursaniza, yemez misiniz?" dedi.
مَا لَكُمْ لَا تَنطِقُونَ
( 92 ) (Cevap vermediklerini görünce de): "Neyiniz var da konusmuyorsunuz?" (dedi).
فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْبًا بِالْيَمِينِ
( 93 ) Nihayet bir yolunu bulup onlara kuvvetli bir darbe indirdi.
فَأَقْبَلُوا إِلَيْهِ يَزِفُّونَ
( 94 ) Bunun üzerine birbirlerine girerek ona yürüdüler.
قَالَ أَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَ
( 95 ) Ibrahim dedi ki: "A, siz kendi yonttugunuz seylere mi tapiyorsunuz?"
وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ
( 96 ) "Halbuki sizi de yaptiklarinizi da Allah yaratmistir."
قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَانًا فَأَلْقُوهُ فِي الْجَحِيمِ
( 97 ) Onlar: "Haydin onun için bir yapi yapin da onu atese atin." dediler.
فَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَسْفَلِينَ
( 98 ) Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de kendilerini daha alçak düsürdük.
وَقَالَ إِنِّي ذَاهِبٌ إِلَىٰ رَبِّي سَيَهْدِينِ
( 99 ) Bir de dedi ki: "Ben Rabbime gidiyorum, o bana yolunu gösterir."
رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ
( 100 ) "Ey Rabbim! Bana salihlerden (bir ogul) ihsan et!"
فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ
( 101 ) Biz de kendisine yumusak huylu bir ogul müjdeledik.
فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَىٰ فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَىٰ ۚ قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ ۖ سَتَجِدُنِي إِن شَاءَ اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ
( 102 ) Oglu, yaninda kosacak çaga gelince: "Ey oglum! Ben seni rüyamda bogazladigimi görüyorum. Artik bak, ne düsünürsün?" dedi. Çocuk da: "Babacigim sana ne emrediliyorsa yap, insaallah beni sabredenlerden bulacaksin" dedi.
فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ
( 103 ) Ne zaman ki ikisi de bu sekilde Allah'a teslim oldular, Ibrahim oglunu sakagi üzerine yatirdi.
وَنَادَيْنَاهُ أَن يَا إِبْرَاهِيمُ
( 104 ) Biz de ona söyle seslendik: "Ey Ibrahim! "
قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا ۚ إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
( 105 ) "Rüyana gerçekten sadakat gösterdin, süphesiz ki, biz iyilik yapanlari böyle mükafatlandiririz."
إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْبَلَاءُ الْمُبِينُ
( 106 ) "Süphesiz ki bu apaçik bir imtihandi." (dedik)
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ
( 107 ) Ve ona büyük bir kurbanlik fidye verdik.
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ
( 108 ) Kendisine sonradan gelenler içinde iyi bir nâm biraktik.
سَلَامٌ عَلَىٰ إِبْرَاهِيمَ
( 109 ) Selam olsun Ibrahim'e...
كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
( 110 ) Iste biz iyilik yapanlari böyle mükafatlandiririz.
إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ
( 111 ) Çünkü o bizim mümin kullarimizdandi.
وَبَشَّرْنَاهُ بِإِسْحَاقَ نَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ
( 112 ) Ona bir de salihlerden bir peygamber olmak üzere Ishak'i müjdeledik.
وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلَىٰ إِسْحَاقَ ۚ وَمِن ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ مُبِينٌ
( 113 ) Hem ona hem Ishak'a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de hem iyilik yapanlar var, hem de açikça kendi nefsine zulmedenler var.
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَىٰ مُوسَىٰ وَهَارُونَ
( 114 ) Andolsun ki biz Musa ile Harun'a da nimetler verdik.
وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ
( 115 ) Hem kendilerini ve kavimlerini o büyük sikintidan kurtardik.
وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ
( 116 ) Hem yardim ettik onlara da, galip gelenler onlar oldular.
وَآتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَبِينَ
( 117 ) Hem kendilerine o belli kitabi (Tevrat'i) verdik.
وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ
( 118 ) Kendilerini dogru yola çikardik.
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْآخِرِينَ
( 119 ) Sonrakiler içinde onlara iyi bir nam biraktik:
سَلَامٌ عَلَىٰ مُوسَىٰ وَهَارُونَ
( 120 ) Selam olsun, Musa ile Harun'a.
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
( 121 ) Iste biz iyilik yapanlari böyle mükafatlandiririz.
إِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ
( 122 ) Çünkü onlarin ikisi de bizim mümin kullarimizdandi.
وَإِنَّ إِلْيَاسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
( 123 ) Süphesiz Ilyas da gönderilen peygamberlerdendir.
إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَلَا تَتَّقُونَ
( 124 ) (124-125-126) Hani o kavmine: "Siz Allah'tan korkmaz misiniz? Yaratanlarin en güzeli olan, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarinizin da Rabbi bulunan Allah'i birakip da "Ba'l'e" (Ba'l ismindeki puta) mi yalvariyorsunuz?" dedi.
أَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ أَحْسَنَ الْخَالِقِينَ
( 125 ) (124-125-126) Hani o kavmine: "Siz Allah'tan korkmaz misiniz? Yaratanlarin en güzeli olan, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarinizin da Rabbi bulunan Allah'i birakip da "Ba'l'e" (Ba'l ismindeki puta) mi yalvariyorsunuz?" dedi.
اللَّهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ
( 126 ) (124-125-126) Hani o kavmine: "Siz Allah'tan korkmaz misiniz? Yaratanlarin en güzeli olan, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarinizin da Rabbi bulunan Allah'i birakip da "Ba'l'e" (Ba'l ismindeki puta) mi yalvariyorsunuz?" dedi.
فَكَذَّبُوهُ فَإِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ
( 127 ) Fakat onlar, onu yalanladilar. Bu yüzden onlar mutlaka (cehennemde) hazir bulundurulacaklardir.
إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ
( 128 ) Ancak Allah'in ihlasli kullari müstesna.
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ
( 129 ) Ona da sonrakiler içinde sunu biraktik:
سَلَامٌ عَلَىٰ إِلْ يَاسِينَ
( 130 ) Selam olsun Ilyâsîn'e .
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
( 131 ) Iste biz iyilik yapanlari böyle mükafatlandiririz.
إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ
( 132 ) Çünkü o bizim mümin kullarimizdandi.
وَإِنَّ لُوطًا لَّمِنَ الْمُرْسَلِينَ
( 133 ) Süphesiz Lût da gönderilen peygamberlerdendir.
إِذْ نَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ
( 134 ) Hani biz onu ve ailesinin tamamini kurtarmistik.
إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ
( 135 ) Ancak geride kalip batanlar içinde kalan yasli bir kadin hariç.
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ
( 136 ) Sonra digerlerini helak etmistik.
وَإِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِم مُّصْبِحِينَ
( 137 ) (137-138) Ve siz elbette sabahleyin ve geceleyin onlara ugrar ve üzerlerinden geçersiniz. Hâlâ akil edip düsünmez misiniz?
وَبِاللَّيْلِ ۗ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
( 138 ) (137-138) Ve siz elbette sabahleyin ve geceleyin onlara ugrar ve üzerlerinden geçersiniz. Hâlâ akil edip düsünmez misiniz?
وَإِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
( 139 ) Süphesiz Yunus da gönderilen peygamberlerdendir.
إِذْ أَبَقَ إِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ
( 140 ) Hani o bir zaman dolu bir gemiye kaçmisti.
فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنَ الْمُدْحَضِينَ
( 141 ) (Oradakilerle) kur'a çekmis de kaydirilanlardan (yenilenlerden) olmustu.
فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌ
( 142 ) Derken (denize atilmis ve) kendisini balik yutmustu. (Kendi nefsini) kiniyordu.
فَلَوْلَا أَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّحِينَ
( 143 ) (143-144) Eger çok tesbih edenlerden olmasaydi, yeniden dirilecekleri güne kadar onun karninda kalirdi.
لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ
( 144 ) (143-144) Eger çok tesbih edenlerden olmasaydi, yeniden dirilecekleri güne kadar onun karninda kalirdi.
فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ سَقِيمٌ
( 145 ) Biz onu hasta bir halde bir alana çikardik.
وَأَنبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِّن يَقْطِينٍ
( 146 ) Üzerine kabak cinsinden bir agaç bitirdik.
وَأَرْسَلْنَاهُ إِلَىٰ مِائَةِ أَلْفٍ أَوْ يَزِيدُونَ
( 147 ) Biz onu (Yunus'u) yüz bin veya daha çok insana peygamber olarak gönderdik.
فَآمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَىٰ حِينٍ
( 148 ) O zaman ona iman ettiler de biz onlari bir zamana kadar yasattik.
فَاسْتَفْتِهِمْ أَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ وَلَهُمُ الْبَنُونَ
( 149 ) Simdi sor o seninkilere: Kizlar, Rabbinin de, oglanlar onlarin mi?
أَمْ خَلَقْنَا الْمَلَائِكَةَ إِنَاثًا وَهُمْ شَاهِدُونَ
( 150 ) Yoksa biz melekleri disi yaratmisiz da onlar sahit mi bulunuyorlarmis?
أَلَا إِنَّهُم مِّنْ إِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَ
( 151 ) (151-152) Ha!.. Onlar, süphesiz uydurduklari iftiralarindan dolayi: "Allah dogurdu" derler. Hiç süphesiz onlar, yalancidirlar.
وَلَدَ اللَّهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
( 152 ) (151-152) Ha!.. Onlar, süphesiz uydurduklari iftiralarindan dolayi: "Allah dogurdu" derler. Hiç süphesiz onlar, yalancidirlar.
أَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَنِينَ
( 153 ) (Allah) kizlari ogullara tercih mi etmis?
مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
( 154 ) Size ne oldu? Nasil hükmediyorsunuz?
أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
( 155 ) Hiç düsünmüyor musunuz?
أَمْ لَكُمْ سُلْطَانٌ مُّبِينٌ
( 156 ) Yoksa sizin için açik bir delil mi var?
فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
( 157 ) O halde, eger dogru söylüyorsaniz getirin kitabinizi.
وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَبًا ۚ وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ إِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ
( 158 ) Onlar, Allah ile cinler arasinda bir neseb (hisimlik bagi) uydurdular. Oysa andolsun cinler bilirler ki, o yalancilar mutlaka cehenneme götürüleceklerdir.
سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ
( 159 ) Allah, onlarin yakistirdiklari vasiflardan münezzeh ve yücedir.
إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ
( 160 ) Fakat Allah'in ihlas ile seçilen kullari baska (onlar, Allah'i böyle sirk ile vasiflamazlar).
فَإِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ
( 161 ) (161-162-163) Çünkü siz ve taptiklariniz, kendiliginden cehenneme saldiran kimseden baskasini, Allah'a karsi kandirip, saptiramazsiniz.
مَا أَنتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِنِينَ
( 162 ) (161-162-163) Çünkü siz ve taptiklariniz, kendiliginden cehenneme saldiran kimseden baskasini, Allah'a karsi kandirip, saptiramazsiniz.
إِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَحِيمِ
( 163 ) (161-162-163) Çünkü siz ve taptiklariniz, kendiliginden cehenneme saldiran kimseden baskasini, Allah'a karsi kandirip, saptiramazsiniz.
وَمَا مِنَّا إِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَّعْلُومٌ
( 164 ) (164-165-166) (Melekler): "Bizden her birimizin belli bir makami vardir. Biziz o saf saf dizilenler, biziz! Biziz o tesbih edenler, biziz!" derler.
وَإِنَّا لَنَحْنُ الصَّافُّونَ
( 165 ) (164-165-166) (Melekler): "Bizden her birimizin belli bir makami vardir. Biziz o saf saf dizilenler, biziz! Biziz o tesbih edenler, biziz!" derler.
وَإِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ
( 166 ) (164-165-166) (Melekler): "Bizden her birimizin belli bir makami vardir. Biziz o saf saf dizilenler, biziz! Biziz o tesbih edenler, biziz!" derler.
وَإِن كَانُوا لَيَقُولُونَ
( 167 ) (167-168-169) (Müsrikler) söyle diyorlardi: "Eger yanimizda önceki (ümmet)lerden bir kitap olsaydi, elbette biz de Allah'in ihlas ile seçilmis kullarindan olurduk."
لَوْ أَنَّ عِندَنَا ذِكْرًا مِّنَ الْأَوَّلِينَ
( 168 ) (167-168-169) (Müsrikler) söyle diyorlardi: "Eger yanimizda önceki (ümmet)lerden bir kitap olsaydi, elbette biz de Allah'in ihlas ile seçilmis kullarindan olurduk."
لَكُنَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ
( 169 ) (167-168-169) (Müsrikler) söyle diyorlardi: "Eger yanimizda önceki (ümmet)lerden bir kitap olsaydi, elbette biz de Allah'in ihlas ile seçilmis kullarindan olurduk."
فَكَفَرُوا بِهِ ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
( 170 ) Fakat simdi onu inkâr ettiler. Ama ilerde bileceklerdir.
وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَلِينَ
( 171 ) (171-172-173) Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarimiz hakkinda su sözümüz geçmistir: "Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardir ve elbette bizim ordularimiz mutlaka galip geleceklerdir."
إِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنصُورُونَ
( 172 ) (171-172-173) Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarimiz hakkinda su sözümüz geçmistir: "Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardir ve elbette bizim ordularimiz mutlaka galip geleceklerdir."
وَإِنَّ جُندَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ
( 173 ) (171-172-173) Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarimiz hakkinda su sözümüz geçmistir: "Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardir ve elbette bizim ordularimiz mutlaka galip geleceklerdir."
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّىٰ حِينٍ
( 174 ) Onun için sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
وَأَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ
( 175 ) Onlara (inecek azabi) gözetle .Yakinda onlar da göreceklerdir.
أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
( 176 ) Ya simdi onlar, bizim azabimiza ugramakta acele mi ediyorlar?
فَإِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَاءَ صَبَاحُ الْمُنذَرِينَ
( 177 ) Fakat (azabimiz) onlarin sahasina indigi zaman, (o aci sonuçla) uyarilanlarin sabahi ne kötüdür!
وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّىٰ حِينٍ
( 178 ) Yine sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
وَأَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ
( 179 ) (Inecek azabi) gözetle! Yakinda onlar da göreceklerdir.
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ
( 180 ) Senin güç ve kuvvet sahibi Rabbin, onlarin yakistirdiklari vasiflardan münezzeh ve yücedir.
وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ
( 181 ) Gönderilen bütün peygamberlere selam olsun.
وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
( 182 ) Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.