Türkçe
Surah Hud Suresi - Aya count 123
الر ۚ كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ
( 1 ) Elif-Lâm-Râ. Bu öyle bir kitaptir ki, âyetleri muhkem kilinmis, sonra da herseyden haberdar olan hikmet sahibi Allah tarafindan âyetleri ayrintili olarak açiklanmistir.
أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ ۚ إِنَّنِي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ
( 2 ) (Söyle ki:) Allah'dan baskasina kulluk etmeyin. Ben size O'nun tarafindan müjde vermek ve uyarmak için gönderilmis gerçek bir peygamberim.
وَأَنِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُمَتِّعْكُم مَّتَاعًا حَسَنًا إِلَىٰ أَجَلٍ مُّسَمًّى وَيُؤْتِ كُلَّ ذِي فَضْلٍ فَضْلَهُ ۖ وَإِن تَوَلَّوْا فَإِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ كَبِيرٍ
( 3 ) Ve Rabbinizin magfiretini isteyin, sonra ona tevbe edin ki sizi, belli bir süreye kadar güzel güzel yasatsin. Ve her fazilet sahibine layik oldugu ihsani versin. Eger yüz çevirirseniz, ben sizin için büyük bir günün azabindan korkarim.
إِلَى اللَّهِ مَرْجِعُكُمْ ۖ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
( 4 ) Dönüsünüz yalnizca Allah'adir. O'nun da herseye gücü yeter.
أَلَا إِنَّهُمْ يَثْنُونَ صُدُورَهُمْ لِيَسْتَخْفُوا مِنْهُ ۚ أَلَا حِينَ يَسْتَغْشُونَ ثِيَابَهُمْ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ ۚ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
( 5 ) Dikkat edin! Görmüyor musunuz, onlar düsmanliklarini gizlemek için gögüslerini çeviriyorlar. Iyi bilin ki, onlar örtülerine bürünürlerken, neyi gizleyip, neyi açiga vurduklarini Allah biliyor. Muhakkak ki Allah, gönülde gizlenenleri de bilir.
وَمَا مِن دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ إِلَّا عَلَى اللَّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا ۚ كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
( 6 ) Yeryüzünde rizki Allah'a ait olmayan hiçbir canli yoktur. O, onlarin karar kildiklari yerleri de, emaneten durduklari yerleri de bilir. Onlarin hepsi apaçik bir kitaptadir.
وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاءِ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا ۗ وَلَئِن قُلْتَ إِنَّكُم مَّبْعُوثُونَ مِن بَعْدِ الْمَوْتِ لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ
( 7 ) O, öyle bir Allah'dir ki, hanginizin daha güzel amel isleyecegini imtihan etmek için gökleri ve yeri alti günde yaratti. Arsi da su üstündeydi. Onlara "öldükten sonra tekrar dirileceksiniz" dersen, o kâfirler de kesinlikle sana: " Bu apaçik bir sihirden baska birsey degildir." diyecekler.
وَلَئِنْ أَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِلَىٰ أُمَّةٍ مَّعْدُودَةٍ لَّيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُ ۗ أَلَا يَوْمَ يَأْتِيهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفًا عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
( 8 ) Ve eger bunlardan bir kisminin görecegi azabi belli bir süreye kadar erteleyecek olursak, o zaman da "onu engelleyen nedir ki?" diyecekler. Iyi bilin ki, o azap onlara geldigi gün kendilerinden geri çevrilecek degildir. Ve o alay ettikleri sey kendilerini kusatmis olacaktir.
وَلَئِنْ أَذَقْنَا الْإِنسَانَ مِنَّا رَحْمَةً ثُمَّ نَزَعْنَاهَا مِنْهُ إِنَّهُ لَيَئُوسٌ كَفُورٌ
( 9 ) Ve sayet insana tarafimizdan bir rahmet tattirir, sonra da onu kendisinden geri alirsak, süphesiz o ümitsiz ve nankör bir kimse olur.
وَلَئِنْ أَذَقْنَاهُ نَعْمَاءَ بَعْدَ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ ذَهَبَ السَّيِّئَاتُ عَنِّي ۚ إِنَّهُ لَفَرِحٌ فَخُورٌ
( 10 ) Ve sayet ona dokunan bir sikintidan sonra bir nimet tattirirsak, "Artik benden bütün kötülükler silinip gitti." der, mutlaka böbürlenir ve simarir.
إِلَّا الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أُولَٰئِكَ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ
( 11 ) Ancak (her iki halde de) sabir gösterip iyi ameller isleyenler müstesnadir. Iste onlara bir magfiret ve büyük bir mükafat vardir.
فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحَىٰ إِلَيْكَ وَضَائِقٌ بِهِ صَدْرُكَ أَن يَقُولُوا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْهِ كَنزٌ أَوْ جَاءَ مَعَهُ مَلَكٌ ۚ إِنَّمَا أَنتَ نَذِيرٌ ۚ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ
( 12 ) (Ey Resulüm!) Simdi belki sen, "Ona bir hazine indirilse, ya da beraberinde bir melek gezip dolassa ya!" diyorlar diye sana vahyolunan vahyin bir kismini terkedecek olursun ve bundan dolayi da gögsün daralir. Sen yalnizca bir uyaricisin. Allah ise her seye vekildir.
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۖ قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِّثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
( 13 ) Yoksa "onu kendi uydurdu" mu diyorlar? O halde sen de onlara de ki: "Haydi siz de onun gibi uydurulmus on sûre getirin. Allah'dan baska çagirabileceginiz kim varsa onlari da yardima çagirin. Eger dogru söylüyorsaniz" (bunu yaparsiniz).
فَإِلَّمْ يَسْتَجِيبُوا لَكُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّمَا أُنزِلَ بِعِلْمِ اللَّهِ وَأَن لَّا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ فَهَلْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ
( 14 ) Yok eger bunun üzerine size cevap vermedilerse, artik bilin ki, bu Kur'ân ancak Allah'in ilmiyle indirilmistir. O'ndan baska ilâh yoktur. Artik müslüman oluyorsunuz, degil mi?
مَن كَانَ يُرِيدُ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا وَهُمْ فِيهَا لَا يُبْخَسُونَ
( 15 ) Her kim dünya hayatini ve güzelliklerini isterse biz onlara amellerinin karsiligini orada tamamen öderiz. Bu hususta kendilerine bir densizlik yapilmaz.
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الْآخِرَةِ إِلَّا النَّارُ ۖ وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا فِيهَا وَبَاطِلٌ مَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ
( 16 ) Fakat onlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendilerine atesten baska bir sey yoktur. Isledikleri seyler orada bosuna gitmistir. Zaten bütün yaptiklari da batildir.
أَفَمَن كَانَ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّهِ وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِّنْهُ وَمِن قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَىٰ إِمَامًا وَرَحْمَةً ۚ أُولَٰئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۚ وَمَن يَكْفُرْ بِهِ مِنَ الْأَحْزَابِ فَالنَّارُ مَوْعِدُهُ ۚ فَلَا تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِّنْهُ ۚ إِنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ
( 17 ) O dünyayi isteyenler, hiç Rabbinden açik bir belge üzere olan kimse gibi midir? O belgeyi yine Allah'dan gelen bir sahid olarak Kur'ân izliyor, ondan önce de bir rehber ve rahmet olan kitap, Musa'nin kitabi yine onu destekliyor. Böyle olanlar Kur'ân'a inanirlar. Hangi hizipten olursa olsun kim onu inkâr ederse, ona vaad edilen yer atestir. Iste bütün bunlardan dolayi sen de bu Kur'ân'dan süphe içinde olma. Kesinlikle o haktir, Rabbindendir. Fakat insanlarin çogu iman etmezler.
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا ۚ أُولَٰئِكَ يُعْرَضُونَ عَلَىٰ رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الْأَشْهَادُ هَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَىٰ رَبِّهِمْ ۚ أَلَا لَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ
( 18 ) Üstelik bir yalani Allah'a iftira edenden daha zalim kim olabilir? Bunlar Rablerinin huzuruna arzolunacaklar, sahitler de söyle diyecekler: "Iste bunlar Rablerine karsi yalan söyleyenlerdir". Iyi bilin ki: Allah'in laneti zalimlerin üzerinedir.
الَّذِينَ يَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ
( 19 ) Onlar ki, Allah yolundan döndürmeye çalisirlar ve o yolu egri bügrü yapmak isterler. Üstelik onlar, evet onlar ahirete de inanmazlar.
أُولَٰئِكَ لَمْ يَكُونُوا مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَا كَانَ لَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ۘ يُضَاعَفُ لَهُمُ الْعَذَابُ ۚ مَا كَانُوا يَسْتَطِيعُونَ السَّمْعَ وَمَا كَانُوا يُبْصِرُونَ
( 20 ) Onlar yeryüzünde (herkesi) yildiracak degillerdir. Kendilerini koruyacak Allah'dan baska kimseleri de yoktur. Onlarin azabi kat kat olacaktir. Üstelik onlar hakki isitmeye tahammül edemiyorlardi ve de görmüyorlardi.
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ
( 21 ) Onlar kendilerine yazik etmis olan kimselerdir. O iftira edip uydurduklari da kendilerinden yüz çevirip gitmislerdir.
لَا جَرَمَ أَنَّهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَ
( 22 ) Kesinlikle bunlar ahirette de en ziyade hüsrana ugrayacak olanlardir.
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَأَخْبَتُوا إِلَىٰ رَبِّهِمْ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
( 23 ) Fakat iman edip salih amel isleyenler ve Rablerine karsi edepli olanlar, güvenen ve itaat edenler var ya, iste bunlar da cennet ehlidirler. Onlar orada ebedi kalirlar.
مَثَلُ الْفَرِيقَيْنِ كَالْأَعْمَىٰ وَالْأَصَمِّ وَالْبَصِيرِ وَالسَّمِيعِ ۚ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًا ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
( 24 ) Bu iki ayri grubun meseli, kör ve sagir ile gören ve isiten gibidir. Bunlar hiç esit olabilirler mi? Hâlâ düsünmeyecek misiniz?
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
( 25 ) Andolsun ki, vaktiyle Nuh'u da kavmine gönderdik, O, onlara söyle dedi: "Ben sizin için apaçik bir uyariciyim."
أَن لَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ ۖ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ أَلِيمٍ
( 26 ) "Allah'dan baskasina ibadet etmeyin! Ben, size gelecek aci bir günün azabindan korkarim."
فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن قَوْمِهِ مَا نَرَاكَ إِلَّا بَشَرًا مِّثْلَنَا وَمَا نَرَاكَ اتَّبَعَكَ إِلَّا الَّذِينَ هُمْ أَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِ وَمَا نَرَىٰ لَكُمْ عَلَيْنَا مِن فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِبِينَ
( 27 ) Buna karsilik, kavminin ileri gelen kâfirlerinden bir kismi dediler ki: "Biz seni bizim gibi insanlardan biri olarak görüyoruz, baska degil. Ilk bakista bizim ayak takimimizdan baskasinin senin arkana düstügünü görmüyoruz. Sizin bizden fazla bir meziyetinizi de görmüyoruz. Aksine sizi yalancilar saniyoruz."
قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّي وَآتَانِي رَحْمَةً مِّنْ عِندِهِ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْ أَنُلْزِمُكُمُوهَا وَأَنتُمْ لَهَا كَارِهُونَ
( 28 ) Nuh dedi ki; "Ey kavmim! Peki su söyleyecegime ne diyeceksiniz? Ben Rabbimden apaçik bir delil üzere isem ve O, bana kendi tarafindan bir rahmet bahsetmisse, size de onu görecek göz verilmemisse biz, istemediginiz halde onu size zorla mi kabul ettirecegiz?"
وَيَا قَوْمِ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مَالًا ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى اللَّهِ ۚ وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الَّذِينَ آمَنُوا ۚ إِنَّهُم مُّلَاقُو رَبِّهِمْ وَلَٰكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ
( 29 ) "Ey kavmim! Ben sizden herhangi bir mal mülk istemiyorum. Benim mükafatim ancak Allah'a aittir. Ve ben ona iman edenleri kovacak degilim. Onlar elbette Rablerine kavusacaklar. Fakat ben de sizi cahillik eden bir kavim görüyorum."
وَيَا قَوْمِ مَن يَنصُرُنِي مِنَ اللَّهِ إِن طَرَدتُّهُمْ ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
( 30 ) "Ey kavmim, ben onlari etrafimdan kovacak olursam, Allah'dan beni kim kurtarabilir? Siz hiç düsünmez misiniz?"
وَلَا أَقُولُ لَكُمْ عِندِي خَزَائِنُ اللَّهِ وَلَا أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَا أَقُولُ إِنِّي مَلَكٌ وَلَا أَقُولُ لِلَّذِينَ تَزْدَرِي أَعْيُنُكُمْ لَن يُؤْتِيَهُمُ اللَّهُ خَيْرًا ۖ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا فِي أَنفُسِهِمْ ۖ إِنِّي إِذًا لَّمِنَ الظَّالِمِينَ
( 31 ) Ben size "Allah'in hazineleri benim yanimdadir." demiyorum ki. Ben size "Ben bir melegim." de demiyorum. O sizin kendinize göre, hor gördükleriniz hakkinda "Allah onlara hiçbir hayir vermez." de demiyorum. Onlarin içlerindeki niyeti, en iyi Allah bilir. (Bu söylediklerimin aksini iddia etseydim) asil o zaman zalimlerden olurdum.
قَالُوا يَا نُوحُ قَدْ جَادَلْتَنَا فَأَكْثَرْتَ جِدَالَنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
( 32 ) Dediler ki; "Ey Nuh! Bizimle didisip durdun, didismende de çok ileri gittin. Eger dogru söylüyorsan, bizi tehdit ettigin su azabi getir de görelim."
قَالَ إِنَّمَا يَأْتِيكُم بِهِ اللَّهُ إِن شَاءَ وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ
( 33 ) Nuh dedi ki; "Onu ancak Allah dilerse getirir. Ve siz O'nu yildiracak degilsiniz."
وَلَا يَنفَعُكُمْ نُصْحِي إِنْ أَرَدتُّ أَنْ أَنصَحَ لَكُمْ إِن كَانَ اللَّهُ يُرِيدُ أَن يُغْوِيَكُمْ ۚ هُوَ رَبُّكُمْ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
( 34 ) Ben size ögüt vermek istemis olsam da, eger Allah sizi helâk etmeyi murad ediyorsa, zaten ögüt vermemin size bir faydasi olmaz. Rabbiniz O'dur ve nihayet O'na döndürüleceksiniz.
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۖ قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ إِجْرَامِي وَأَنَا بَرِيءٌ مِّمَّا تُجْرِمُونَ
( 35 ) Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? De ki; "Eger uydurdumsa vebali benim boynumadir. Bense sizin yüklendiginiz vebalden uzagim".
وَأُوحِيَ إِلَىٰ نُوحٍ أَنَّهُ لَن يُؤْمِنَ مِن قَوْمِكَ إِلَّا مَن قَدْ آمَنَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ
( 36 ) Ayrica Nuh'a söyle vahyettik: "Bil ki kavminden simdiye kadar iman etmis olanlardan baska artik kimse iman etmeyecektir. Onun için yaptiklari seylerden dolayi kederlenme."
وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا ۚ إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ
( 37 ) Bizim gözetimimiz altinda ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulüm yapanlar hakkinda da bana bir sey söyleme. Çünkü onlar kesinlikle suda bogulacaklardir.
وَيَصْنَعُ الْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلَأٌ مِّن قَوْمِهِ سَخِرُوا مِنْهُ ۚ قَالَ إِن تَسْخَرُوا مِنَّا فَإِنَّا نَسْخَرُ مِنكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَ
( 38 ) Gemiyi yapiyordu, kavminden bazi ileri gelen gruplar, onun yanindan gelip geçtikçe, onunla alay ediyorlardi. Nuh dedi ki: "Bizimle egleniyorsunuz, biz de sizinle tipki bizimle eglendiginiz gibi alay edip eglenecegiz."
فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُّقِيمٌ
( 39 ) O perisan edici azabin kime gelecegini ve o sürekli azabin kimin basina inecegini ilerde bileceksiniz.
حَتَّىٰ إِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ قُلْنَا احْمِلْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ آمَنَ ۚ وَمَا آمَنَ مَعَهُ إِلَّا قَلِيلٌ
( 40 ) Nihayet emrimiz geldigi ve tennur (tandir veya geminin kazani) tutusup parladigi zaman dedik ki; "Erkegi ve disisi olan her canlidan ikiser tane, aleyhlerinde hüküm verilmis olanlarin disinda, aileni ve iman etmis olanlari geminin içine yükle". Zaten beraberinde iman edenler çok az idi.
وَقَالَ ارْكَبُوا فِيهَا بِسْمِ اللَّهِ مَجْرَاهَا وَمُرْسَاهَا ۚ إِنَّ رَبِّي لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
( 41 ) Nuh dedi ki; "Allah'in adiyla binin içine. Onun akisi da, durusu da (O'nun adiyladir). Hiç süphesiz Rabbim gerçekten çok bagislayici, çok esirgeyicidir.
وَهِيَ تَجْرِي بِهِمْ فِي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادَىٰ نُوحٌ ابْنَهُ وَكَانَ فِي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَب مَّعَنَا وَلَا تَكُن مَّعَ الْكَافِرِينَ
( 42 ) Gemi içindekilerle birlikte, daglar gibi dalgalar arasinda akip gidiyordu. Nuh ayri bir yere çekilmis olan ogluna bagirdi: "Yavrucugum, gel, bizimle beraber bin! Kâfirlerle beraber olma!"
قَالَ سَآوِي إِلَىٰ جَبَلٍ يَعْصِمُنِي مِنَ الْمَاءِ ۚ قَالَ لَا عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ إِلَّا مَن رَّحِمَ ۚ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ
( 43 ) O, dedi ki; "Ben, beni sudan koruyacak bir daga çikacagim". Nuh da "Bu gün Allah'in merhamet ettiginden baskasini, Allah'in bu emrinden koruyacak kimse yoktur." dedi. Derken dalga aralarina giriverdi. O da bogulanlardan oldu.
وَقِيلَ يَا أَرْضُ ابْلَعِي مَاءَكِ وَيَا سَمَاءُ أَقْلِعِي وَغِيضَ الْمَاءُ وَقُضِيَ الْأَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ ۖ وَقِيلَ بُعْدًا لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
( 44 ) Allah tarafindan denildi ki: "Ey yeryüzü suyunu yut! Ey gökyüzü sen de suyunu kes! Ve sular çekildi. Emir yerine gelmis oldu. Gemi de Cudi dagi üzerine oturdu. O zalim kavme böylece dünyadan uzak olun denildi.
وَنَادَىٰ نُوحٌ رَّبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابْنِي مِنْ أَهْلِي وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَأَنتَ أَحْكَمُ الْحَاكِمِينَ
( 45 ) Nuh Rabbine niyaz edip dedi ki: "Ey Rabbim! Oglum benim ehlimdendi senin vaadin de elbette haktir ve gerçektir. Ve sen hakimler hakimisin."
قَالَ يَا نُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ ۖ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ ۖ فَلَا تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ ۖ إِنِّي أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ
( 46 ) Allah: "Ey Nuh! O kesinlikle senin ehlin (âilen)'den degildir. Çünkü o salih olmayan bir amelin sahibidir. Hakkinda bilgin olmayan bir seyi benden isteme! Ben, seni, cahillerden olmaktan sakindiririm."
قَالَ رَبِّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَسْأَلَكَ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ ۖ وَإِلَّا تَغْفِرْ لِي وَتَرْحَمْنِي أَكُن مِّنَ الْخَاسِرِينَ
( 47 ) Nuh: "Ey Rabbim! Ben bilmedigim bir seyi istemis olmaktan dolayi sana siginirim. Sen beni bagislamazsan, bana merhamet etmezsen ben hüsrana ugrayanlardan olurum.
قِيلَ يَا نُوحُ اهْبِطْ بِسَلَامٍ مِّنَّا وَبَرَكَاتٍ عَلَيْكَ وَعَلَىٰ أُمَمٍ مِّمَّن مَّعَكَ ۚ وَأُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ
( 48 ) "Ey Nuh!" denildi, " Bizden bir selâm sana ve seninle birlikte olanlardan gelecek ümmetlere, kutluluk dilegiyle gemiden in. Ilerde kendilerini bir çok nimetten faydalandiracagimiz, sonra da bu yüzden kendilerine tarafimizdan acikli bir azap dokunacak nice ümmetler olacaktir."
تِلْكَ مِنْ أَنبَاءِ الْغَيْبِ نُوحِيهَا إِلَيْكَ ۖ مَا كُنتَ تَعْلَمُهَا أَنتَ وَلَا قَوْمُكَ مِن قَبْلِ هَٰذَا ۖ فَاصْبِرْ ۖ إِنَّ الْعَاقِبَةَ لِلْمُتَّقِينَ
( 49 ) Iste bunlar gayb haberlerindendir. Bunlari sana vahiyle bildiriyoruz. Bundan önce bunlari ne sen bilirdin, ne de kavmin. O halde sabret, akibet muhakkak muttakilerindir.
وَإِلَىٰ عَادٍ أَخَاهُمْ هُودًا ۚ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا مُفْتَرُونَ
( 50 ) Âd kavmine de kardesleri Hud'u gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan baska bir ilâhiniz yoktur. Siz sadece iftira edip duruyorsunuz."
يَا قَوْمِ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى الَّذِي فَطَرَنِي ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
( 51 ) "Ey kavmim! Bu is için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak beni yaratana aittir. Artik akillanmayacak misiniz?"
وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُم مِّدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَىٰ قُوَّتِكُمْ وَلَا تَتَوَلَّوْا مُجْرِمِينَ
( 52 ) "Ey kavmim! Rabbinizden magfiret isteyin, sonra O'na tevbe edin ki, üzerinize gökten bol bol bereket indirsin ve sizi kuvvetinize kuvvet katarak çogaltsin. Gelin günahkâr olarak dönüp gitmeyin."
قَالُوا يَا هُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ وَمَا نَحْنُ بِتَارِكِي آلِهَتِنَا عَن قَوْلِكَ وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ
( 53 ) Dediler ki; "Ey Hud! Sen bize açik bir mucize getirmedin. Biz de senin sözünle tanrilarimizi terk etmeyiz. Ve biz sana inanmayiz."
إِن نَّقُولُ إِلَّا اعْتَرَاكَ بَعْضُ آلِهَتِنَا بِسُوءٍ ۗ قَالَ إِنِّي أُشْهِدُ اللَّهَ وَاشْهَدُوا أَنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ
( 54 ) "Ancak su kadarini diyebiliriz ki; "tanrilarimizdan bazisi seni fena çarpmis". O da dedi ki; "Allah'i sahit tutuyorum, siz de sahid olun ki ben, Allah'a kostugunuz ortaklardan uzagim."
مِن دُونِهِ ۖ فَكِيدُونِي جَمِيعًا ثُمَّ لَا تُنظِرُونِ
( 55 ) "O'ndan baska herseyden uzagim, artik hepiniz toplanin bana istediginiz tuzagi kurun, sonra hiç bekletmeyin.
إِنِّي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللَّهِ رَبِّي وَرَبِّكُم ۚ مَّا مِن دَابَّةٍ إِلَّا هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا ۚ إِنَّ رَبِّي عَلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
( 56 ) "Ben muhakkak ki, hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a dayanmaktayim. Yeryüzünde hiçbir canli yoktur ki, idaresi ve yönetimi O'nun elinde olmasin. Benim Rabbim, hiç süphe yok ki, dogru yoldadir."
فَإِن تَوَلَّوْا فَقَدْ أَبْلَغْتُكُم مَّا أُرْسِلْتُ بِهِ إِلَيْكُمْ ۚ وَيَسْتَخْلِفُ رَبِّي قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّونَهُ شَيْئًا ۚ إِنَّ رَبِّي عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ حَفِيظٌ
( 57 ) "Eger, yine de yüz çevirirseniz, ben size ne ile gönderilmissem, iste onu teblig ettim. Ayrica Rabbim, sizin yerinize baska bir kavmi getirir de siz O'na zerrece zarar veremezsiniz. Hiç süphesiz O, herseyi koruyup gözetendir.
وَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُودًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَنَجَّيْنَاهُم مِّنْ عَذَابٍ غَلِيظٍ
( 58 ) Ne zaman ki emrimiz geldi, Hud'u ve beraberindeki iman edenleri, tarafimizdan bir rahmet ile kurtardik, ayrica onlari çok agir bir azaptan da kurtardik.
وَتِلْكَ عَادٌ ۖ جَحَدُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْا رُسُلَهُ وَاتَّبَعُوا أَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَنِيدٍ
( 59 ) Iste Âd kavmi buydu. Rablerinin âyetlerini bile bile inkâr ettiler ve peygamberlerine isyan ettiler. Basa geçen her zorbanin emrine uyup arkasindan gittiler.
وَأُتْبِعُوا فِي هَٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ أَلَا إِنَّ عَادًا كَفَرُوا رَبَّهُمْ ۗ أَلَا بُعْدًا لِّعَادٍ قَوْمِ هُودٍ
( 60 ) Hem bu dünyada, hem de kiyamet gününde bir lânetle izlendiler. Bilin ki, Âd kavmi, gerçekten Rablerini inkâr ettiler. Yine bilin ki, Hud'un kavmi olan Âd, defolup gittiler.
وَإِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا ۚ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ هُوَ أَنشَأَكُم مِّنَ الْأَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ ۚ إِنَّ رَبِّي قَرِيبٌ مُّجِيبٌ
( 61 ) Semud kavmine de kardesleri Salih'i gönderdik. Dedi ki, "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan baska bir tanriniz daha yoktur. Sizi topraktan O meydana getirdi. Sizi orada ömür sürmeye O memur etti. Bu sebepten O'nun magfiretini isteyin, sonra O'na tevbe edin. Süphesiz Rabbim yakindir, dualarinizi kabul eder."
قَالُوا يَا صَالِحُ قَدْ كُنتَ فِينَا مَرْجُوًّا قَبْلَ هَٰذَا ۖ أَتَنْهَانَا أَن نَّعْبُدَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا وَإِنَّنَا لَفِي شَكٍّ مِّمَّا تَدْعُونَا إِلَيْهِ مُرِيبٍ
( 62 ) Dediler: "Ey Salih,! Bundan önce sen bizim içimizde ümit beslenir bir zat idin. Simdi bizi babalarimizin taptiklarina tapmaktan mi engelliyorsun? Biz, dogrusunu istersen bizi davet ettigin seyden kuskulandiran bir süphe içindeyiz."
قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّي وَآتَانِي مِنْهُ رَحْمَةً فَمَن يَنصُرُنِي مِنَ اللَّهِ إِنْ عَصَيْتُهُ ۖ فَمَا تَزِيدُونَنِي غَيْرَ تَخْسِيرٍ
( 63 ) Salih dedi: "Ey kavmim! Eger ben Rabbimden açik bir mucize üzerinde isem ve o bana tarafindan bir rahmet bahsetmis ise, ben Allah'a isyan ettigim takdirde beni O'ndan kim kurtarabilir? Demek ki, siz bana zarar vermekten baska bir sey yapmiyorsunuz."
وَيَا قَوْمِ هَٰذِهِ نَاقَةُ اللَّهِ لَكُمْ آيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِي أَرْضِ اللَّهِ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ قَرِيبٌ
( 64 ) "Ey kavmim! Iste su, Allah'in disi devesi, size bir mucizedir. Birakin onu Allah'in yer yüzünde (otlaklarinda) otlasin. Ve ona kötü bir maksatla el sürmeyin, sonra sizi yakin bir azap yakalar."
فَعَقَرُوهَا فَقَالَ تَمَتَّعُوا فِي دَارِكُمْ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ ۖ ذَٰلِكَ وَعْدٌ غَيْرُ مَكْذُوبٍ
( 65 ) Derken, o deveyi kestiler. Bunun üzerine Salih dedi ki: "Yurdunuzda üç gün daha yasayin. Iste bu, yalan çikmayacak olan kesin bir vaaddir."
فَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا صَالِحًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَمِنْ خِزْيِ يَوْمِئِذٍ ۗ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْقَوِيُّ الْعَزِيزُ
( 66 ) Ne zaman ki, azap emrimiz geldi, Salih'i ve beraberindeki iman edenleri, tarafimizdan bir rahmet sayesinde kurtardik, üstelik o günün perisanligindan da kurtardik. Hiç süphesiz Rabbin güçlüdür, mutlak üstündür.
وَأَخَذَ الَّذِينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ
( 67 ) O zalimleri, korkunç bir gürültü yakalayiverdi de olduklari yerde çöküp kaldilar.
كَأَن لَّمْ يَغْنَوْا فِيهَا ۗ أَلَا إِنَّ ثَمُودَ كَفَرُوا رَبَّهُمْ ۗ أَلَا بُعْدًا لِّثَمُودَ
( 68 ) Sanki orada güzel güzel yasayip durmamislardi. Bak iste Semud, gerçekten de Rablerine küfretmislerdi. Bak iste nasil yok olup gittiler.
وَلَقَدْ جَاءَتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَىٰ قَالُوا سَلَامًا ۖ قَالَ سَلَامٌ ۖ فَمَا لَبِثَ أَن جَاءَ بِعِجْلٍ حَنِيذٍ
( 69 ) Andolsun ki, Ibrahim'e de elçilerimiz (melekler) müjde ile geldiler ve "selâm" dediler, o da "selâm" dedi ve hemen gidip onlara kizartilmis bir buzagi getirdi.
فَلَمَّا رَأَىٰ أَيْدِيَهُمْ لَا تَصِلُ إِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً ۚ قَالُوا لَا تَخَفْ إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمِ لُوطٍ
( 70 ) Fakat onlarin o buzagiya el sürmediklerini görünce, tuhafina gitti ve içinde onlara karsi bir korku uyandi. Onlar da "Korkma, biz Lut'un kavmine gönderildik." dediler.
وَامْرَأَتُهُ قَائِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِإِسْحَاقَ وَمِن وَرَاءِ إِسْحَاقَ يَعْقُوبَ
( 71 ) Ibrahim'in karisi ayakta duruyordu bunun üzerine yüzü güldü. Ona Ishak'i ve Ishak'in arkasindan da Ya'kub'u müjdeledik.
قَالَتْ يَا وَيْلَتَىٰ أَأَلِدُ وَأَنَا عَجُوزٌ وَهَٰذَا بَعْلِي شَيْخًا ۖ إِنَّ هَٰذَا لَشَيْءٌ عَجِيبٌ
( 72 ) "Vay basima gelene!" dedi, "Ben bir kocakariyim, kocam da yasli bir adam. Bu gerçekten çok tuhaf bir sey!"
قَالُوا أَتَعْجَبِينَ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ ۖ رَحْمَتُ اللَّهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ أَهْلَ الْبَيْتِ ۚ إِنَّهُ حَمِيدٌ مَّجِيدٌ
( 73 ) Dediler: "Sen Allah'in emrine mi sasiyorsun? Allah'in rahmeti ve berekâti üzerinizdedir. Ey ev halki! Muhakkak ki O, hamiddir (övülmeye lâyiktir), meciddir (cömertligi boldur)."
فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ إِبْرَاهِيمَ الرَّوْعُ وَجَاءَتْهُ الْبُشْرَىٰ يُجَادِلُنَا فِي قَوْمِ لُوطٍ
( 74 ) Ibrahim'den korku iyice geçip gidince, bu müjde de kendisine gelince, bizim (meleklerimiz)le Lut kavmi hakkinda tartismaya giristi:
إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لَحَلِيمٌ أَوَّاهٌ مُّنِيبٌ
( 75 ) Çünkü Ibrahim, çok yumusak huylu ve çok yufka yürekli (yanik kalbli) idi.
يَا إِبْرَاهِيمُ أَعْرِضْ عَنْ هَٰذَا ۖ إِنَّهُ قَدْ جَاءَ أَمْرُ رَبِّكَ ۖ وَإِنَّهُمْ آتِيهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ
( 76 ) Melekler: "Ey Ibrahim! Bu konuda bizimle tartismaktan vazgeç. Çünkü Rabbinin emri kesin olarak geldi ve onlara geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azap gelecektir.
وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالَ هَٰذَا يَوْمٌ عَصِيبٌ
( 77 ) Ne zaman ki, elçilerimiz Lut'a geldiler, bunlarin gelisleri yüzünden Lut fenalasti, eli ayagi birbirine dolasti ve "Bu gün çetin bir gündür." dedi.
وَجَاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ إِلَيْهِ وَمِن قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ ۚ قَالَ يَا قَوْمِ هَٰؤُلَاءِ بَنَاتِي هُنَّ أَطْهَرُ لَكُمْ ۖ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَلَا تُخْزُونِ فِي ضَيْفِي ۖ أَلَيْسَ مِنكُمْ رَجُلٌ رَّشِيدٌ
( 78 ) Daha önceleri çirkin isler yapmis olan kavmi haril haril kosup geldiler. Lut onlara: "Ey kavmim! Iste size kizlarim, onlar sizin için daha temizdirler. Gelin Allah'tan korkun, beni misafirlerime rezil rüsvay etmeyin. Içinizde hiç akli basinda bir adam yok mu?" dedi.
قَالُوا لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا فِي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّ وَإِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُرِيدُ
( 79 ) Onlar: "Sen de bilirsin ki, bizim senin kizlarinla bir ilgimiz yoktur. Sen bizim ne istedigimizi gayet iyi biliyorsun." dediler.
قَالَ لَوْ أَنَّ لِي بِكُمْ قُوَّةً أَوْ آوِي إِلَىٰ رُكْنٍ شَدِيدٍ
( 80 ) Lut dedi: "Ne olurdu size karsi bir kuvvetim olsaydi, ya da çok sarp bir yere siginabilseydim."
قَالُوا يَا لُوطُ إِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَن يَصِلُوا إِلَيْكَ ۖ فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِّنَ اللَّيْلِ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌ إِلَّا امْرَأَتَكَ ۖ إِنَّهُ مُصِيبُهَا مَا أَصَابَهُمْ ۚ إِنَّ مَوْعِدَهُمُ الصُّبْحُ ۚ أَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَرِيبٍ
( 81 ) Melekler dediler: "Ey Lut! Sundan emin ol ki, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla zarar veremezler. Sen, gecenin bir kismi olunca ailenle birlikte hemen buradan çik git. Içinizden hiç kimse geri kalmasin, esin baska. Çünkü ona da onlara gelecek olan musibet gelecektir. Haberin olsun, helâk zamanlari sabah vaktidir. Zaten sabah yakin degil mi?"
فَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا جَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهَا حِجَارَةً مِّن سِجِّيلٍ مَّنضُودٍ
( 82 ) Ne zaman ki, emrimiz geldi, o ülkenin altini üstüne getirdik ve üzerlerine istif edilip pisirilmis çamurdan taslar yagdirdik.
مُّسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ ۖ وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِمِينَ بِبَعِيدٍ
( 83 ) Bu taslar Rabbinin katinda damgalanmislardi. Bunlar zalimlerden uzak seyler degildir.
وَإِلَىٰ مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا ۚ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ وَلَا تَنقُصُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ ۚ إِنِّي أَرَاكُم بِخَيْرٍ وَإِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ مُّحِيطٍ
( 84 ) Medyen'e de kardesleri Su'ayb'i gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan baska ilâhiniz yoktur. Ölçegi de, teraziyi de eksik tutmayin. Ben sizi hayir (bolluk) içinde görüyorum. Bununla beraber yine de sizi kusatacak bir günün azabindan korkuyorum."
وَيَا قَوْمِ أَوْفُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ ۖ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ
( 85 ) "Ey kavmim! Ölçerken ve tartarken adaleti yerine getirin. Halkin malina densizlik etmeyin ve yeryüzünde fesatçilik yaparak fenalik etmeyin."
بَقِيَّتُ اللَّهِ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ ۚ وَمَا أَنَا عَلَيْكُم بِحَفِيظٍ
( 86 ) Eger mümin iseniz, Allah'in helâlinden size ihsan ettigi kâr sizin için daha hayirlidir. Bununla beraber ben sizin üzerinize gözcü degilim."
قَالُوا يَا شُعَيْبُ أَصَلَاتُكَ تَأْمُرُكَ أَن نَّتْرُكَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا أَوْ أَن نَّفْعَلَ فِي أَمْوَالِنَا مَا نَشَاءُ ۖ إِنَّكَ لَأَنتَ الْحَلِيمُ الرَّشِيدُ
( 87 ) Dediler ki; "Ey Su'ayb, atalarimizin taptiklarini terketmemizi veya mallarimizda diledigimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana namazin mi emrediyor? Oysa ki sen yumusak huylusun ve akli basinda bir adamsin."
قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّي وَرَزَقَنِي مِنْهُ رِزْقًا حَسَنًا ۚ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أُخَالِفَكُمْ إِلَىٰ مَا أَنْهَاكُمْ عَنْهُ ۚ إِنْ أُرِيدُ إِلَّا الْإِصْلَاحَ مَا اسْتَطَعْتُ ۚ وَمَا تَوْفِيقِي إِلَّا بِاللَّهِ ۚ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ
( 88 ) Su'ayb dedi ki: "Ey kavmim! Sayet ben Rabbimden ispat edici bir delil üzerinde bulunuyorsam ve sayet bana, O kendi katindan güzel bir rizik ihsan etmisse, söyleyin bakalim ben ne yapmaliyim? Ben size karsi çikmakla sizi menettigim seylere kendim düsmek istemiyorum. Ben sadece gücümün yettigi kadar islah etmeye çalisiyorum. Muvaffakiyetim de ancak Allah'in yardimi ile olacaktir. Ben yalnizca O'na dayandim ve ancak O'na dönecegim."
وَيَا قَوْمِ لَا يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاقِي أَن يُصِيبَكُم مِّثْلُ مَا أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ أَوْ قَوْمَ هُودٍ أَوْ قَوْمَ صَالِحٍ ۚ وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِّنكُم بِبَعِيدٍ
( 89 ) "Ey kavmim! Bana karsi gelmeniz sakin sizi, Nuh kavminin veya Hud kavminin veya Salih kavminin baslarina gelen musibetler gibi bir musibete ugratmasin. Lut kavmi de sizden uzak degildir.
وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ ۚ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٌ وَدُودٌ
( 90 ) Rabbinizden magfiret dileyin, sonra O'na tevbe ile yönelin. Süphesiz ki, benim Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.
قَالُوا يَا شُعَيْبُ مَا نَفْقَهُ كَثِيرًا مِّمَّا تَقُولُ وَإِنَّا لَنَرَاكَ فِينَا ضَعِيفًا ۖ وَلَوْلَا رَهْطُكَ لَرَجَمْنَاكَ ۖ وَمَا أَنتَ عَلَيْنَا بِعَزِيزٍ
( 91 ) Dediler ki: "Ey Su'ayb! Biz senin söylediklerinin çogundan birsey anlamiyoruz. Ayrica seni içimizde çok zayif biri olarak görüyoruz. Eger akrabalarin olmasaydi mutlaka seni recmederdik (tasa tutardik). Senin bize hiçbir üstünlügün yoktur."
قَالَ يَا قَوْمِ أَرَهْطِي أَعَزُّ عَلَيْكُم مِّنَ اللَّهِ وَاتَّخَذْتُمُوهُ وَرَاءَكُمْ ظِهْرِيًّا ۖ إِنَّ رَبِّي بِمَا تَعْمَلُونَ مُحِيطٌ
( 92 ) Su'ayb dedi: "Ey kavmim! Benim akrabalarim size Allah'dan daha mi degerli ki, Allah'a sirt çevirip, onu unuttunuz? Muhakkak ki, Rabbim bütün yaptiklarinizi çepeçevre kusatmistir."
وَيَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ ۖ سَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَمَنْ هُوَ كَاذِبٌ ۖ وَارْتَقِبُوا إِنِّي مَعَكُمْ رَقِيبٌ
( 93 ) "Ey kavmim! Var gücünüzle yapacaginiz ne varsa yapin! Ben de görevimi yapmaya devam edecegim. Perisan edecek azabin kime gelecegini ve yalancinin kim oldugunu ilerde anlayacaksiniz. Bekleyiniz, ben de sizinle beraber bekleyecegim."
وَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا شُعَيْبًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَأَخَذَتِ الَّذِينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ
( 94 ) Ne zaman ki, emrimiz geldi, Su'ayb ve beraberindeki müminler, tarafimizdan bir rahmet sayesinde kurtuldular. Ve o zalimleri korkunç bir gürültü yakaladi da olduklari yerde çöküp kaldilar.
كَأَن لَّمْ يَغْنَوْا فِيهَا ۗ أَلَا بُعْدًا لِّمَدْيَنَ كَمَا بَعِدَتْ ثَمُودُ
( 95 ) Sanki orada hiç güzel gün görmemislerdi. Dikkat edin, Semud kavmi nasil helâk olup gittiyse Medyen de öyle yok olup gitti.
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُّبِينٍ
( 96 ) Andolsun Musa'yi da âyetlerimizle ve apaçik bir belge ile gönderdik.
إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاتَّبَعُوا أَمْرَ فِرْعَوْنَ ۖ وَمَا أَمْرُ فِرْعَوْنَ بِرَشِيدٍ
( 97 ) Firavun'a ve cemaatine. Bunlar Firavun'un emrine uydular. Halbuki Firavun'un emri hak degildir.
يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَأَوْرَدَهُمُ النَّارَ ۖ وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُ
( 98 ) Kiyamet günü, kavminin önüne düser. Artik o bunlari atese götürmüstür. O varilan yer, ne kötü bir yerdir.
وَأُتْبِعُوا فِي هَٰذِهِ لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ بِئْسَ الرِّفْدُ الْمَرْفُودُ
( 99 ) Hem burada, hem de kiyamet gününde lanetle izlendiler. Onlara verilen bu karsi destek ne fena bir destektir!
ذَٰلِكَ مِنْ أَنبَاءِ الْقُرَىٰ نَقُصُّهُ عَلَيْكَ ۖ مِنْهَا قَائِمٌ وَحَصِيدٌ
( 100 ) Iste bu helâk olmus memleketlerin önemli haberlerindendir. Sana onu kissa olarak anlatiyoruz. Onlardan yerinde duranlar da var, biçilenler (yok olup gidenler) de.
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَٰكِن ظَلَمُوا أَنفُسَهُمْ ۖ فَمَا أَغْنَتْ عَنْهُمْ آلِهَتُهُمُ الَّتِي يَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ مِن شَيْءٍ لَّمَّا جَاءَ أَمْرُ رَبِّكَ ۖ وَمَا زَادُوهُمْ غَيْرَ تَتْبِيبٍ
( 101 ) Biz onlara zulmetmedik, onlar kendi kendilerine zulmettiler. Allah'i birakip da taptiklari tanrilar, Rabbinin emri gelince kendilerine hiçbir fayda saglayamadilar. Hasarlarini arttirmaktan baska bir seye yaramadilar.
وَكَذَٰلِكَ أَخْذُ رَبِّكَ إِذَا أَخَذَ الْقُرَىٰ وَهِيَ ظَالِمَةٌ ۚ إِنَّ أَخْذَهُ أَلِيمٌ شَدِيدٌ
( 102 ) Iste Rabbin, zalim memleketleri cezalandirdigi zaman böyle cezalandirir. Çünkü O'nun cezasi çok aci, çok çetindir.
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِّمَنْ خَافَ عَذَابَ الْآخِرَةِ ۚ ذَٰلِكَ يَوْمٌ مَّجْمُوعٌ لَّهُ النَّاسُ وَذَٰلِكَ يَوْمٌ مَّشْهُودٌ
( 103 ) Ahiret azabindan korkanlar için bunda muhakkak ki, bir ibret vardir. O, öyle bir gündür ki, bütün insanlar onun için toplanacaktir ve o, öyle bir gündür ki, mutlaka görülecektir.
وَمَا نُؤَخِّرُهُ إِلَّا لِأَجَلٍ مَّعْدُودٍ
( 104 ) Biz onu sadece belli bir süreye kadar geciktiriyoruz.
يَوْمَ يَأْتِ لَا تَكَلَّمُ نَفْسٌ إِلَّا بِإِذْنِهِ ۚ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَعِيدٌ
( 105 ) O gün gelince Allah'in izni olmadan hiç kimse konusamaz. Onlarin kimi bedbaht, kimi de mutludur.
فَأَمَّا الَّذِينَ شَقُوا فَفِي النَّارِ لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَشَهِيقٌ
( 106 ) Bedbaht olanlar atestedirler. Onlar orada baska türlü soluyacak, baska türlü haykiracaklar.
خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ إِلَّا مَا شَاءَ رَبُّكَ ۚ إِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِّمَا يُرِيدُ
( 107 ) Onlar orada gökler ve yer durdukça duracaklar. Ancak Rabb'inin diledikleri baska. Çünkü Rabbin diledigini yapandir.
وَأَمَّا الَّذِينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ إِلَّا مَا شَاءَ رَبُّكَ ۖ عَطَاءً غَيْرَ مَجْذُوذٍ
( 108 ) Mutlu olanlar ise cennettedirler. Orada gökler ve yer durdukça duracaklar, ancak Rabbinin diledikleri baska. (Bu) ardi arasi kesilmeyen bir ihsan olacak.
فَلَا تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِّمَّا يَعْبُدُ هَٰؤُلَاءِ ۚ مَا يَعْبُدُونَ إِلَّا كَمَا يَعْبُدُ آبَاؤُهُم مِّن قَبْلُ ۚ وَإِنَّا لَمُوَفُّوهُمْ نَصِيبَهُمْ غَيْرَ مَنقُوصٍ
( 109 ) O halde sakin sunlarin ibadet edislerinden süpheye düsme. Daha önce atalari nasil ibadet ediyor idiyseler bunlar da öyle ibadet ediyorlar. Biz de kendilerine nasiplerini elbette eksiksiz olarak öderiz.
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ فِيهِ ۚ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ۚ وَإِنَّهُمْ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مُرِيبٍ
( 110 ) Andolsun ki, Musa'ya kitabi verdik, yine de onda ihtilafa düsüldü. Eger Rabbinden daha önce verilmis bir karar olmasa idi, elbette haklarinda hüküm verilmis bitmisti. Muhakkak ki onlar, bundan kuskulu bir süphe içindedirler.
وَإِنَّ كُلًّا لَّمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ أَعْمَالَهُمْ ۚ إِنَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
( 111 ) Gerçekten de onlarin her biri öyle kimselerdir ki, yaptiklarinin karsiligini Rabbin kendilerine hakkiyle ödeyecektir. Çünkü O, onlarin yaptiklari her seyden haberdardir.
فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْا ۚ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
( 112 ) Iste bundan dolayi emrolundugun gibi dogru ol! Beraberindeki tevbe edenler de (dogru olsunlar). Asiri gitmeyin! Muhakkak ki O, bütün yaptiklarinizi görüp durmaktadir.
وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ
( 113 ) Ve zulüm yapanlara yakinlik göstermeyin ki, size de ates dokunmasin. Allah'dan baska yardimcilariniz da yoktur. Sonra yardim da göremezsiniz.
وَأَقِمِ الصَّلَاةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِّنَ اللَّيْلِ ۚ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ۚ ذَٰلِكَ ذِكْرَىٰ لِلذَّاكِرِينَ
( 114 ) Gündüzün her iki tarafinda ve gecenin saçaklarinda (gündüze yakin olan saatlerinde) namaz kil! Muhakkak ki, iyilik kötülükleri giderir. Bu ise, düsünebilenlere bir ögüttür.
وَاصْبِرْ فَإِنَّ اللَّهَ لَا يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ
( 115 ) Ve sabret! Çünkü Allah iyilik edenlerin mükafatini yitirmez.
فَلَوْلَا كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِن قَبْلِكُمْ أُولُو بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الْأَرْضِ إِلَّا قَلِيلًا مِّمَّنْ أَنجَيْنَا مِنْهُمْ ۗ وَاتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَا أُتْرِفُوا فِيهِ وَكَانُوا مُجْرِمِينَ
( 116 ) Sizden önceki devirlerden bakiyye sahipleri (kitap ehli) yeryüzünde bozgunculuktan vazgeçirmeye çalissalardi ne iyi olurdu. Fakat onlarin içinden kurtardigimiz pek az kimse bunu yapti. O zulmedenler ise simartildiklari refahin pesine düstüler ve hepsi de suçlu oldular.
وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهْلِكَ الْقُرَىٰ بِظُلْمٍ وَأَهْلُهَا مُصْلِحُونَ
( 117 ) Senin Rabbin, halklari iyi ve islahatçi iken, o memleketleri haksiz yere helak edecek degildir.
وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً ۖ وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ
( 118 ) Eger Rabbin dileseydi elbette bütün insanlari tek bir ümmet yapardi. Halbuki yine de ihtilaf edip duracaklardi.
إِلَّا مَن رَّحِمَ رَبُّكَ ۚ وَلِذَٰلِكَ خَلَقَهُمْ ۗ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ
( 119 ) Ancak Rabbinin rahmetle yarligadigi kimseler baska. Onun içindir ki, onlari yaratti. Ve Rabbinin "Andolsun ki cehennemi cinlerden ve insanlardan tamamen dolduracagim" sözü böylece tamam oldu.
وَكُلًّا نَّقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنبَاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهِ فُؤَادَكَ ۚ وَجَاءَكَ فِي هَٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ
( 120 ) Peygamberlere ait haberlerden kalbini yatistiracak olanlardan her türlüsünü sana kissa olarak anlatiyoruz. Bunda da sana bir hakikat, müminlere de bir ögüt ve ibret gelmistir.
وَقُل لِّلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنَّا عَامِلُونَ
( 121 ) Imana gelmeyen o kâfirlere de ki: "Elinizden geleni geri koymayin! Biz de yapacagimizi yapacagiz."
وَانتَظِرُوا إِنَّا مُنتَظِرُونَ
( 122 ) Siz bekleyin görün, biz de bekleyip görecegiz.
وَلِلَّهِ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَيْهِ يُرْجَعُ الْأَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِ ۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
( 123 ) Göklerin ve yerin gaybini bilmek yalnizca Allah'a mahsustur. Her is O'na döndürülür. Sen yalnizca O'na ibadet et ve yalnizca O'na dayan. Rabbin yaptiklarinizin hiçbirinden gafil degildir.