Türkçe
Surah Şuara Suresi - Aya count 227
طسم
( 1 ) Tâ, Sîn, Mîm.
تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ
( 2 ) Bunlar sana apaçik kitabin âyetleridir.
لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ
( 3 ) (Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye adeta kendine kiyacaksin!
إِن نَّشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِم مِّنَ السَّمَاءِ آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ
( 4 ) Biz dilersek onlarin üzerlerine gökten bir âyet (mucize) indiririz de, ona boyunlari egilekalir.
وَمَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مِّنَ الرَّحْمَٰنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ
( 5 ) Bununla beraber kendilerine O Rahmân'dan yeni bir ögüt gelmeyedursun, ille ondan yüz çevirirler.
فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
( 6 ) Üstelik (ona) "yalandir" dediler; fakat onlara alay edip durduklari seyin haberleri yakinda gelecektir.
أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ
( 7 ) Yeryüzüne bir bakmadilar mi? Biz orada her güzel çiftten nice bitkiler yetistirmisiz.
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
( 8 ) Süphesiz ki bunda mutlak bir âyet (nisane) vardir; ama onlarin çogu iman etmezler.
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
( 9 ) Ve süphe yok ki Rabbin, galip ve engin merhamet sahibidir.
وَإِذْ نَادَىٰ رَبُّكَ مُوسَىٰ أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
( 10 ) Bir vakit de Rabbin, Musa'ya nida edip "Git o zalim kavme" dedi.
قَوْمَ فِرْعَوْنَ ۚ أَلَا يَتَّقُونَ
( 11 ) "Firavun kavmine, hâlâ sakinmayacaklar mi?"
قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ
( 12 ) (Musa) söyle seslendi: "Ya Rab! Dogrusu ben korkarim ki beni yalanci sayarlar."
وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَىٰ هَارُونَ
( 13 ) "Ve gögsüm daralir, dilim dönmez, onun için Harun'a da elçilik ver."
وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنبٌ فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ
( 14 ) "Hem onlarin bana isnad ettikleri bir suç var. Ondan dolayi korkarim ki, hemen beni öldürürler."
قَالَ كَلَّا ۖ فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا ۖ إِنَّا مَعَكُم مُّسْتَمِعُونَ
( 15 ) (Allah): "Hayir hayir" buyurdu, "haydi ikiniz âyetlerimizle (mucizelerimizle) gidin. Süphesiz ki, biz sizinle beraberiz. (Onlari) isitiyoruz."
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ
( 16 ) "Haydin Firavun'a gidin de deyin ki: Inan biz, âlemlerin Rabbinin elçisiyiz.
أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ
( 17 ) Israil ogullarini bizimle beraber gönder."
قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ
( 18 ) "Â, dedi, biz seni çocukken himayemize alip büyütmedik mi? Hayatinin bir çok yillarini aramizda geçirmedin mi?"
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنتَ مِنَ الْكَافِرِينَ
( 19 ) "Sonunda o yaptigin (kötü) isi de yaptin. Sen nankörün birisin!"
قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ
( 20 ) Musa, "Ben, dedi, o isi o anda yaptim ki saskinlardandim."
فَفَرَرْتُ مِنكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ
( 21 ) "Sizden korkunca da hemen aranizdan kaçtim. Sonra Rabbim bana hikmet bahsetti ve beni peygamberlerden kildi."
وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدتَّ بَنِي إِسْرَائِيلَ
( 22 ) "O basima kaktigin nimet de (aslinda) Israil ogullarini kendine köle edinmis olmandir. "
قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمِينَ
( 23 ) Firavun söyle dedi: "Âlemlerin Rabbi dedigin nedir ki?"
قَالَ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ إِن كُنتُم مُّوقِنِينَ
( 24 ) Musa cevap olarak: "Eger isin gerçegini düsünüp anlayan kisiler olsaniz (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasinda bulunan her seyin Rabbi'dir."
قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلَا تَسْتَمِعُونَ
( 25 ) (Firavun) etrafinda bulunanlara: "Isitmiyor musunuz?" dedi.
قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ
( 26 ) Musa dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, daha önce ki atalarinizin da Rabbidir."
قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ
( 27 ) (Firavun): "Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir" dedi.
قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ
( 28 ) Musa devamla söyle söyledi: "Sayet aklinizi kullansaniz (anlarsiniz ki), O, dogunun, batinin ve ikisinin arasinda bulunanlarin Rabbidir."
قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ إِلَٰهًا غَيْرِي لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونِينَ
( 29 ) Firavun: "Benden baskasini ilâh tutarsan, andolsun ki seni zindana kapatilmislardan ederim" dedi.
قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُّبِينٍ
( 30 ) Musa sordu: "Sana apaçik bir sey getirmis olsam da mi?"
قَالَ فَأْتِ بِهِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
( 31 ) Firavun: "Haydi getir onu bakayim, dogrulardan isen" dedi.
فَأَلْقَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُّبِينٌ
( 32 ) Bunun üzerine Musa asâsini birakiverdi; apaçik bir ejderha oluverdi.
وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاءُ لِلنَّاظِرِينَ
( 33 ) Elini de (koynundan) çekti çikardi; bakanlara bembeyaz (görünen, nur saçan bir sey) oluverdi.
قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُ إِنَّ هَٰذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ
( 34 ) Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere: "Bu dedi, herhalde çok bilgili bir sihirbaz!"
يُرِيدُ أَن يُخْرِجَكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ
( 35 ) "Sizi sihriyle yurdunuzdan çikarmak istiyor. Simdi ne buyurursunuz?"
قَالُوا أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ
( 36 ) Dediler ki: "Bunu ve kardesini egle, sehirlere de toplayicilar gönder."
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ
( 37 ) "Bütün bilgiç sihirbazlari sana getirsinler."
فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ
( 38 ) Böylece, sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.
وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنتُم مُّجْتَمِعُونَ
( 39 ) Halka, "Siz de toplaniyor musunuz? (Haydi çabuk olun)" denildi.
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِن كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ
( 40 ) "Üstün gelirlerse herhalde sihirbazlara uyariz" dediler.
فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ
( 41 ) Sihirbazlar geldiklerinde Firavun'a "Sayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardir, degil mi?" dediler.
قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَّمِنَ الْمُقَرَّبِينَ
( 42 ) Firavun cevaben: "Evet, o takdirde hiç süphe etmeyin, gözde kimselerden olacaksiniz" dedi.
قَالَ لَهُم مُّوسَىٰ أَلْقُوا مَا أَنتُم مُّلْقُونَ
( 43 ) Musa onlara "Atin, ne atacaksaniz" dedi.
فَأَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ
( 44 ) Bunun üzerine iplerini ve degneklerini attilar ve "Firavun'un kudreti hakki için süphesiz elbette bizler galip gelecegiz" dediler.
فَأَلْقَىٰ مُوسَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ
( 45 ) Ardindan Musa asâsini atti; bir de ne görsünler, onlarin uydurduklarini yutuyor!
فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ
( 46 ) Sihirbazlar derhal secdeye kapandilar.
قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ
( 47 ) "Iman ettik, dediler, Âlemlerin Rabbine "
رَبِّ مُوسَىٰ وَهَارُونَ
( 48 ) "Musa ve Harun'un Rabbine!"
قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ۚ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ
( 49 ) Firavun (kizginlik içinde) dedi ki: "Ben size izin vermeden O'na iman ettiniz ha! Anlasildi ki o size sihri ögreten büyügünüzmüs! Ama simdi bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarinizi çaprazlama ke stirecegim, hepinizi çarmiha gerdirecegim!"
قَالُوا لَا ضَيْرَ ۖ إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ
( 50 ) "Zarari yok dediler nasil olsa biz Rabbimize dönecegiz."
إِنَّا نَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَن كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ
( 51 ) "Herhalde biz müminlerin evveli oldugumuzdan dolayi, Rabbimizin bize magfiret buyuracagini ümit ederiz"
وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ
( 52 ) Biz, Musa'ya: "Kullarimi geceleyin yola çikar, çünkü takip edileceksiniz" diye vahyettik.
فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ
( 53 ) Firavun da sehirlere (asker) toplayicilar gönderdi:
إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ
( 54 ) "Esasen bunlar, sayilari azar azar, bölük pörçük bir cemaattir."
وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ
( 55 ) "(Böyle iken) hakkimizda çok gayz (öfke) besliyorlar. "
وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ
( 56 ) "Biz ise, elbette uyanik (ve tekvücut) bir cemaatiz." (diyor ve dedirtiyordu.)
فَأَخْرَجْنَاهُم مِّن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
( 57 ) Ama (sonunda) biz, onlari (Firavun ve kavmini) bahçelerden, pinarlardan,
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ
( 58 ) Hazinelerden ve serefli makamlardan çikardik.
كَذَٰلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ
( 59 ) Ve onlara Israil ogullarini mirasçi yaptik.
فَأَتْبَعُوهُم مُّشْرِقِينَ
( 60 ) Derken (Firavun ve adamlari) günes dogmustu ki, onlarin ardina düstüler.
فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَىٰ إِنَّا لَمُدْرَكُونَ
( 61 ) Iki topluluk birbirini görünce, Musa'nin adamlari "Eyvah, yakalandik! dediler.
قَالَ كَلَّا ۖ إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ
( 62 ) Musa: "Hayir, aslâ! dedi, Rabbim süphesiz benimledir, bana yolunu gösterecektir."
فَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنِ اضْرِب بِّعَصَاكَ الْبَحْرَ ۖ فَانفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ
( 63 ) Bunun üzerine Musa'ya "Vur asân ile denize" diye vahyettik; vurunca bir infilak etti, her bölük koca bir dag gibi oluverdi,
وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ
( 64 ) Ötekilerini de buraya yanastirivermistik.
وَأَنجَيْنَا مُوسَىٰ وَمَن مَّعَهُ أَجْمَعِينَ
( 65 ) Musa ve beraberindekilerin hepsini kurtardik,
ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ
( 66 ) Sonra da ötekileri suda bogduk.
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
( 67 ) Süphesiz bunda bir âyet (ibret) vardir; ama çoklari iman etmis degillerdir.
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
( 68 ) Ve süphesiz, iste o Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ
( 69 ) (Resulüm!) onlara Ibrahim'in kissasini da naklet.
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ
( 70 ) Hani o, babasina ve kavmine, "Neye tapiyorsunuz?" demisti.
قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ
( 71 ) "Birtakim putlara tapariz da onlar sayesinde toplaniriz" dediler.
قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ
( 72 ) Ibrahim "Peki, dedi, yalvardiginizda onlar sizi isitiyorlar mi?"
أَوْ يَنفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ
( 73 ) "Veya size fayda veya zararlari olur mu?"
قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءَنَا كَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ
( 74 ) "Yok, dediler, ama biz babalarimizi böyle yapar bulduk."
قَالَ أَفَرَأَيْتُم مَّا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ
( 75 ) (75-76) Ibrahim dedi ki: "Iyi ama, ister sizin, ister önceki atalarinizin olsun, neye taptiginizi (biraz olsun) düsündünüz mü?"
أَنتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ
( 76 ) (75-76) Ibrahim dedi ki: "Iyi ama, ister sizin, ister önceki atalarinizin olsun, neye taptiginizi (biraz olsun) düsündünüz mü?"
فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِّي إِلَّا رَبَّ الْعَالَمِينَ
( 77 ) "Hep onlar benim düsmanimdir; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur)"
الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ
( 78 ) "O ki, beni yaratan ve bana dogru yolu gösterendir,"
وَالَّذِي هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ
( 79 ) "Beni yediren, içirendir,"
وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ
( 80 ) "Hastalandigim zaman bana O, sifâ verir."
وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ
( 81 ) "O ki, benim canimi alacak, sonra diriltecektir. "
وَالَّذِي أَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ
( 82 ) "Ve hesap günü, hatami bagislayacagini umdugumdur."
رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
( 83 ) "Ya Rab! Bana hikmet (hüküm) ver ve beni iyiler (zümresin)e kat."
وَاجْعَل لِّي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ
( 84 ) "Sonra gelecekler içinde beni dogrulukla anilanlardan eyle!"
وَاجْعَلْنِي مِن وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ
( 85 ) "Ve beni naîm (nimeti bol) cennetin varislerinden eyle!"
وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ
( 86 ) "Babami da bagisla, çünkü o yanlis gidenlerdendir. "
وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ
( 87 ) "(Insanlarin) diriltilecekleri gün, beni mahcub etme."
يَوْمَ لَا يَنفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ
( 88 ) "O gün ki ne mal fayda verir ne ogullar!"
إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
( 89 ) "Ancak Allah'a temiz bir kalple gelenler o günde (kurtulusa erer)."
وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ
( 90 ) (O gün) Cennet müttakilere yaklastirilmistir.
وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ
( 91 ) Azginlar için de cehennem hortlatilmistir.
وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ
( 92 ) (92-93) Onlara, "Allah'i birakip da taptiklariniz, hani nerede? Size yardim edebiliyorlar mi veya kendilerini kurtarabiliyorlar mi?" denilir.
مِن دُونِ اللَّهِ هَلْ يَنصُرُونَكُمْ أَوْ يَنتَصِرُونَ
( 93 ) (92-93) Onlara, "Allah'i birakip da taptiklariniz, hani nerede? Size yardim edebiliyorlar mi veya kendilerini kurtarabiliyorlar mi?" denilir.
فَكُبْكِبُوا فِيهَا هُمْ وَالْغَاوُونَ
( 94 ) Ve arkasindan hep onlar (putlar ve azginlar) o cehennemin içine firlatilmaktadirlar.
وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ
( 95 ) (95-96) Ve bütün o Iblis ordulari onun içinde birbirleriyle çekisirlerken dediler ki:
قَالُوا وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ
( 96 ) (95-96) Ve bütün o Iblis ordulari onun içinde birbirleriyle çekisirlerken dediler ki:
تَاللَّهِ إِن كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
( 97 ) "Vallahi biz, gerçekten apaçik bir sapiklik içindeymisiz."
إِذْ نُسَوِّيكُم بِرَبِّ الْعَالَمِينَ
( 98 ) "Çünkü biz sizi, âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk."
وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ
( 99 ) "Ve bizi hep o günahkarlar saptirdi."
فَمَا لَنَا مِن شَافِعِينَ
( 100 ) "Bak bizim için ne sefaatçiler var,"
وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ
( 101 ) "Ne de yakin bir dost."
فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
( 102 ) "Ah keske (dünyaya) bir kere daha dönebilsek de, müminlerden olabilseydik."
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
( 103 ) Süphesiz bunda bir âyet (alinacak bir ders) vardir; oysa çoklari iman etmis degillerdir.
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
( 104 ) Ve süphesiz Rabbin, iste O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ
( 105 ) Nuh kavmi de peygamberleri yalancilikla itham etti.
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ
( 106 ) Hani kardesleri Nuh onlara söyle demisti: "Siz Allah'tan korkmaz misiniz?"
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
( 107 ) "Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmis güvenilir bir Peygamberim.
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
( 108 ) "Gelin artik, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ
( 109 ) "Buna karsilik ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafaatimi verecek olan ancak, âlemlerin Rabbidir."
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
( 110 ) "Gelin, artik, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ
( 111 ) "Â, dediler, senin ardina hep düsük kimseler düsmüsken, biz sana hiç inanir miyiz?"
قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
( 112 ) Nuh dedi ki: "Onlarin yaptiklari hakkinda bir bilgim yoktur."
إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّي ۖ لَوْ تَشْعُرُونَ
( 113 ) "Onlarin hesabi ancak Rabbime aittir. Düsünsenize!"
وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ
( 114 ) "Hem ben iman edenleri kovmaya memur degilim."
إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ
( 115 ) "Ben ancak apaçik bir uyariciyim."
قَالُوا لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ
( 116 ) Dediler ki: "Ey Nuh! Eger vazgeçmezsen, iyi bil ki, tasa tutulanlardan olacaksin!"
قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ
( 117 ) Nuh: "Rabbim! dedi, kavmim beni yalancilikla itham etti."
فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَن مَّعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
( 118 ) "Artik benimle onlarin arasinda sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar."
فَأَنجَيْنَاهُ وَمَن مَّعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ
( 119 ) Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri, o dolu gemide tasiyarak kurtardik.
ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ
( 120 ) Sonra da arkasinda kalanlari suda bogduk.
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
( 121 ) Süphesiz bunda mutlak bir âyet (alinacak ders) vardir; ama çoklari iman etmis degillerdir.
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
( 122 ) Ve süphesiz Rabbin, iste O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ
( 123 ) Âd (kavmi) de peygamberleri yalancilikla itham etti.
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ
( 124 ) Hani kardesleri Hûd onlara söyle demisti: "Siz Allah'tan korkmaz misiniz?"
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
( 125 ) "Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmis, güvenilir bir Peygamberim."
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
( 126 ) "Gelin artik Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ
( 127 ) "Buna karsilik ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatimi verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir. "
أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ
( 128 ) "Siz her tepeye bir alâmet bina edip eglenir durur musunuz?"
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ
( 129 ) "Temelli kalacaginizi umarak saglam yapilar mi edinirsiniz?"
وَإِذَا بَطَشْتُم بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ
( 130 ) "Hem tuttugunuz zaman merhametsiz zorbalar gibi tutuyorsunuz."
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
( 131 ) "Artik Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُم بِمَا تَعْلَمُونَ
( 132 ) "O Allah'tan korkun ki, size o bildiginiz seyleri vermekte,"
أَمَدَّكُم بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ
( 133 ) "Davarlar, ogullar,"
وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
( 134 ) "Cennet gibi baglar, bahçeler, pinarlar ihsan etmektedir."
إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
( 135 ) "Cidden ben sizin hakkinizda büyük bir günün azabindan korkuyorum."
قَالُوا سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُن مِّنَ الْوَاعِظِينَ
( 136 ) "Dediler ki: "Sen ha vaaz etmissin, ha vaaz edenlerden olmamissin, bizce birdir."
إِنْ هَٰذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ
( 137 ) "Bu sirf eskilerin âdetidir."
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ
( 138 ) "Biz azaba ugratilacak da degiliz."
فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
( 139 ) Böylece onu yalanci saydilar; biz de kendilerini helak ettik. Süphesiz bunda mutlak bir âyet (alinacak bir ders) vardir, ama çoklari iman etmis degillerdir.
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
( 140 ) Ve süphesiz Rabbin, iste O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ
( 141 ) Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancilikla itham etti.
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ
( 142 ) Hani kardesleri Salih onlara söyle demisti: "Siz Allah'tan korkmaz misiniz?"
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
( 143 ) "Haberiniz olsun ki ben size gönderilmis güvenilir bir peygamberim."
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
( 144 ) "Gelin artik, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ
( 145 ) "Buna karsilik ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatimi verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir."
أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ
( 146 ) "Siz burada güven içinde birakilacak misiniz?"
فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
( 147 ) "Bahçelerin, pinarlarin içinde,"
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ
( 148 ) "Ekinlerin, salkimlari sarkmis hurmalar arasinda,"
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ
( 149 ) Ki bir de daglardan keyifli keyifli kâsâneler oyuyorsunuz."
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
( 150 ) "Gelin! Allah'tan korkun da bana itaat edin."
وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ
( 151 ) (151-152) "Yeryüzünde bozgunculuk yapip dirlik düzenlik vermeyen bozguncularin emrine uymayin."
الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
( 152 ) (151-152) "Yeryüzünde bozgunculuk yapip dirlik düzenlik vermeyen bozguncularin emrine uymayin."
قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ
( 153 ) "Sen dediler, olsa olsa iyice büyülenmis birisin!"
مَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
( 154 ) "Sen de ancak bizim gibi bir besersin. Eger dogru söyleyenlerden isen, haydi bize bir âyet (mucize) getir."
قَالَ هَٰذِهِ نَاقَةٌ لَّهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ
( 155 ) Salih "Iste (mucize) bu disi devedir; su içme hakki (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakki da sizin" dedi.
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ
( 156 ) "Sakin ona bir kötülükle ilismeyin, yoksa sizi büyük bir günün azabi yakalayiverir."
فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ
( 157 ) Derken onu kestiler; fakat pisman da oldular.
فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
( 158 ) Çünkü kendilerini azap yakalayiverdi. Süphesiz bunda bir âyet (alinacak bir ders) vardir, ama çoklari iman etmis degillerdir.
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
( 159 ) Ve süphesiz Rabbin, iste O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ
( 160 ) Lût (kavmi) de peygamberleri yalancilikla itham etti.
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ
( 161 ) Hani kardesleri Lût onlara söyle demisti: "Siz Allah'tan kormaz misiniz?"
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
( 162 ) "Haberiniz olsun ki, ben size gönderilmis güvenilir bir peygamberim."
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
( 163 ) "Gelin artik, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ
( 164 ) "Buna karsilik ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatimi verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir."
أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ
( 165 ) "Insanlar içinden erkeklere mi gidiyorsunuz?"
وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُم مِّنْ أَزْوَاجِكُم ۚ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ
( 166 ) "Birakiyorsunuz da sizler için yarattigi esleri! Dogrusu siz insanliktan çikmis bir kavimsiniz!"
قَالُوا لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَجِينَ
( 167 ) Onlar söyle dediler: "Ey Lût! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bilki, sürülenlerden olacaksin."
قَالَ إِنِّي لِعَمَلِكُم مِّنَ الْقَالِينَ
( 168 ) Lût "Dogrusu ben, dedi, sizin bu isinize bugzedenlerdenim."
رَبِّ نَجِّنِي وَأَهْلِي مِمَّا يَعْمَلُونَ
( 169 ) "Yâ Rabbi! Beni ve ailemi onlarin yapageldiklerin(in vebalin)den kurtar."
فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ
( 170 ) Biz de onu ve ailesinin tamamini kurtardik,
إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ
( 171 ) Ancak (geride) bir yasli kadin kaldi.
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ
( 172 ) Sonra geridekilerin hepsini helak ettik.
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا ۖ فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنذَرِينَ
( 173 ) Ve üzerlerine öyle bir yagmur yagdirdik ki, (uyarilanlarin) o yagmuru ne kötü bir yagmurdu!
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
( 174 ) Süphesiz bunda bir âyet (alinacak bir ders) vardir. Ama çoklari iman etmis degillerdir.
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
( 175 ) Ve süphesiz Rabbin, iste O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ
( 176 ) Eyke halki da peygamberleri yalancilikla itham etti.
إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ
( 177 ) Hani Suayb onlara söyle demisti: "Siz Allah'tan korkmaz misiniz?"
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
( 178 ) "Haberiniz olsun ki ben size gönderilmis güvenilir bir peygamberim."
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
( 179 ) "Gelin, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ
( 180 ) "Buna karsilik ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatimi verecek olan yalniz âlemlerin Rabbidir."
أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ
( 181 ) "Ölçegi tam ölçün de hak yiyenlerden olmayin."
وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ
( 182 ) "Ve dogru terazi ile tartin."
وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ
( 183 ) "Halkin esyalarini degerinden düsürmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karisiklik çikarmayin."
وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ
( 184 ) "O sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Allah'tan korkun."
قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ
( 185 ) Onlar söyle dediler: "Sen, olsa olsa iyice büyülenmis birisin."
وَمَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَإِن نَّظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ
( 186 ) "Sen de bizim gibi bir beserden baska nesin? Bil ki, biz seni ancak yalancilardan biri sayiyoruz."
فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِّنَ السَّمَاءِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
( 187 ) "Sayet dogru sözlülerden isen, üstümüze gökten bir parça düsürüver."
قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ
( 188 ) Suayb, "Rabbim, yaptiklarinizi en iyi bilendir" dedi.
فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
( 189 ) Hülasa, onu yalanci saydilar da kendilerini o gölge gününün azabi yakalayiverdi. O cidden büyük bir günün azabi idi!
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
( 190 ) Süphesiz bunda bir âyet (alinacak bir ders) vardir. Ama çoklari iman etmis degillerdir.
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
( 191 ) Ve süphesiz Rabbin, iste O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
وَإِنَّهُ لَتَنزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ
( 192 ) Ve muhakkak ki bu (Kur'ân) âlemlerin Rabbinin indirmesidir.
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ
( 193 ) (Resulüm!) Onu Rûhu'l-emin (Cebrail) indirdi;
عَلَىٰ قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنذِرِينَ
( 194 ) Uyaricilardan olasin diye senin kalbin üzerine;
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُّبِينٍ
( 195 ) Açik parlak bir Arapça lisan ile.
وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ
( 196 ) O, süphesiz daha öncekilerin kitaplarinda da vardi.
أَوَلَمْ يَكُن لَّهُمْ آيَةً أَن يَعْلَمَهُ عُلَمَاءُ بَنِي إِسْرَائِيلَ
( 197 ) Israilogullari bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir âyet (delil) degil midir?
وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَىٰ بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ
( 198 ) (198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu o okusaydi, yine de ona iman etmezlerdi.
فَقَرَأَهُ عَلَيْهِم مَّا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ
( 199 ) (198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu o okusaydi, yine de ona iman etmezlerdi.
كَذَٰلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ
( 200 ) (200-201) Böylece onu günahkarlarin kalplerine soktuk. (okuyup anladilar, ama yine de) acikli azabi görünceye kadar ona iman etmezler.
لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ
( 201 ) (200-201) Böylece onu günahkarlarin kalplerine soktuk. (okuyup anladilar, ama yine de) acikli azabi görünceye kadar ona iman etmezler.
فَيَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
( 202 ) Iste bu (azab) onlara, kendileri farkinda olmadan, ansizin geliverecektir.
فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنظَرُونَ
( 203 ) O zaman "Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba?...diyeceklerdir.
أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
( 204 ) (Oysa dünyada iken) Onlar bizim azabimizi çarçabuk istiyorlardi.
أَفَرَأَيْتَ إِن مَّتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ
( 205 ) Gördün ya artik onlara senelerce zevk ettirsek,
ثُمَّ جَاءَهُم مَّا كَانُوا يُوعَدُونَ
( 206 ) Sonra kendilerine vaad edilen (azab) gelip çatarsa,
مَا أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُوا يُمَتَّعُونَ
( 207 ) O yasadiklari zevkin kendilerine hiçbir faydasi olmayacaktir.
وَمَا أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنذِرُونَ
( 208 ) O yasadiklari zevkin kendilerine hiçbir faydasi olmayacaktir.
ذِكْرَىٰ وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ
( 209 ) (Onlar) ihtar edilmistir ve biz zulmetmis degiliz.
وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ
( 210 ) Onu (Kur'ân'i) seytanlar indirmedi.
وَمَا يَنبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ
( 211 ) Bu onlara hem yarasmaz hem güçleri yetmez.
إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ
( 212 ) Süphesiz onlar vahyi isitmekten uzak tutulmuslardir.
فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ
( 213 ) O halde sakin Allah ile beraber baska tanriya kulluk edip yalvarma, yoksa azaba ugratilanlardan olursun.
وَأَنذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ
( 214 ) (Önce) en yakin hisimlarini uyar.
وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
( 215 ) Ve sana uyan müminlere kanadini indir.
فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ
( 216 ) Sayet sana karsi gelirlerse, de ki: "Ben sizin yaptiklarinizdan muhakkak uzagim."
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ
( 217 ) Sen O, mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan.
الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ
( 218 ) O ki, (gece namaza) kalktigin zaman seni görüyor.
وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ
( 219 ) Ve secde edenler arasinda dolasmani da (görüyor.)
إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
( 220 ) Çünkü her seyi isiten, her seyi bilen O'dur.
هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَىٰ مَن تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ
( 221 ) Seytanlarin kime inecegini size haber vereyim mi?
تَنَزَّلُ عَلَىٰ كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ
( 222 ) Onlar, günaha, iftiraya düskün olan herkesin üzerine inerler.
يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ
( 223 ) Onlar, (seytanlara) kulak verirler ve onlarin çogu yalancidir.
وَالشُّعَرَاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ
( 224 ) Sairler(e gelince), onlara da sapiklar uyar.
أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ
( 225 ) (225-226) Onlarin her vadide saskin saskin dolastiklarini ve gerçekte yapmadiklari seyleri söylediklerini görmedin mi?
وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ
( 226 ) (225-226) Onlarin her vadide saskin saskin dolastiklarini ve gerçekte yapmadiklari seyleri söylediklerini görmedin mi?
إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًا وَانتَصَرُوا مِن بَعْدِ مَا ظُلِمُوا ۗ وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ
( 227 ) Ancak iman edip iyi ameller isleyenler, Allah'i çok çok ananlar ve haksizliga ugratildiklarinda kendilerini savunanlar müstesna; haksizlik edenler, hangi dönüse (hangi akibete) döndürüleceklerini yakinda bileceklerdir.